Zühre her gün yaptığı gibi, ofise gitmek için çıktığında, bugününde diğerleri gibi olacağını düşünerek hata etmişti. Ofise girdiğinde içeride ki koşturma, onu tedirgin etmişti. Ne oluyor diye sorduğunda cevap alamaması hiç hayra alamet değildi. Hemen Alkan’ın ofisine çıktı, orası da boştu. Neler olduğunun anlamanın başka bir yolu kalmamıştı. Merdivenlerde avaz avaz bağırdı.
—Neler oluyor biri hemen bana anlatsın. Yoksa çok fena olacak. Alkan amir nerede? Biri hemen konuşsun. Sabrım tükendi.
—Zühre, Alkan kayıp, ona ulaşamıyoruz. Operasyonda iletişim kesildi.
—Ne demek kayıp, nasıl kaybedersiniz. Niye hala bulamadınız? Nerede kayboldu? Her ayrıntıyı istiyorum.
Saatler geçmişti, tek bir haber bile yoktu. Alkan’ın neyle uğraştığını bir tek Zühre biliyordu. Bu onu daha da endişelendiriyordu. Onu bulmaları gerekiyordu. Onu bulamazsa o canına ne derdi.
Alkan, tüm ipuçlarını birleştirmişti. Tüm ipuçları onu tek bir isme götürüyordu. Bunun olduğuna inanmadığından, daha da çok araştırıyordu. Her araştırdığı yerden bir pislik çıkıyordu. Senelerce sırtını yasladığı, birlikte sayısız operasyona katıldığı amiri bunları nasıl yapardı. Ne düşüneceğini, nasıl bu işin içinden çıkacağını bilmiyordu. Son gireceği operasyonda onun pisliklerinden biriydi. İyice köşeye sıkışmıştı. Çok az kalmıştı. Tüm sorunları halledecek, yosun gözlüsüne ve kendine yeni bir hayat verecekti.
Operasyon başarıyla tamamlandı dediği anda ofisle tüm iletişimi kesilmişti. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, boynunda bir acı hissetti. Nasıl bu kadar dikkatsiz davranabilmişti. Kesin buda onun işiydi. Tüm bunları düşünen Alkan, bu hainin tuzağını nasıl görmemişti.
Başındaki ağrıyla açtı gözlerini, önce nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Burası hiç tanıdık gelmiyordu ona. Neredeydi önemi yoktu aslında. Önemli olan o şerefsizin ondan ne istediğiydi. Ne kadardır bekliyordu bilmiyordu. Bekledikçe kendini dinliyordu. Düşünceler anılar bir bir hücum ediyordu. Operasyona çıkmadan önce konuştukları gece geldi aklına. Zühre dayanamamıştı sonunda konuşmaya karar vermişti. Hazırlık yaptığı sırada odaya girmişti.
—Artık konuşmak istiyorum. Yoksa çok geç olacak demişti.
—konuş bakalım Zühre ne diyeceksin merak içinde seni dinliyorum.
—sen Dilek’ten vazgeçtin sanırım?
—Oda nerden çıktı? Bunu düşündüren nedir acaba?
—O senin adını ağzına almıyor. Seni sormuyor. Sen desen aynı haldesin. Sanki aranızda sözsüz bir anlaşma yapılmış gibisiniz. Sizin aşkınız bu kadar mıydı? Nasıl bu kadar güzel bir şeye kıyarsınız? Sen nasıl onu başkasına verirsin? Onu bu kadar mı sevdin sen?
—Orada dur bakalım hanımefendi. Ben aşkımın büyüklüğünü kimseye kanıtlamak zorunda değilim. Evet, onu hayatımdan çıkardım. Bu kadar pisliğin içinde ona yer yok. Onu buraya alıp, kirletemem. Bunun için uzak durması gerekiyor. Her şeyi temizlediğimde, onu da alacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TeK kUrŞuN
General FictionTek kurşunla beyaza, kara düşen kandamlasıydı onların aşkı... Yakacak, kavuracak sonrasında da küllerini savuracaktı rüzgâra Tüm âşıklara fısıldayacaktı aşkı... Kan kokan aşklarını....