Sabah 10.30'da gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey Lucas'ın yüzüydü. Gözleri kapalıydı, uyuyordu. Nefesi düzenli ve sakindi. Bir süre öylece yatıp uyurken onu seyrettim. Kaşları, kirpikleri, dudakları o kadar güzeldi ki... Dün gece konuştuklarımız aklıma gelince yine gözlerim dolmuştu. Son zamanlarda Lucas'taki değişiklikleri nasıl fark edememiştim, kendime çok kızıyordum. Zayıflamıştı, teni solgundu, iştahsızdı. Bir şeylerin ters gittiğini anlamam gerekirdi ama anlayamamıştım ya da belkide konduramamıştım. Lucas öyle neşeli, öyle hayat dolu biriydi ki onun gibi birinin ölümcül bir hastalığın pençesinde olabileceği aklıma bile gelmezdi.
Gece geç saatlere kadar konuştuk. Lucas bana tüm süreci anlattı. Her şey üç ay önce bulantı-kusma ve halsizlik şikayetleriyle doktora gitmesiyle başlamış. Doktorlar ilk başta hastalığı teşhis edememişler ama günler geçtikçe Lucas'ın şikayetleri artmış ve başka belirtiler de ortaya çıkmaya başlamış. Bunun üzerine doktorlar bir sürü tahliller, testler, taramalar yapmışlar ve bir aylık bir sürecin sonunda Lucas'a pankreas kanseri teşhisi konulmuş. Annesi bu sonucu uzun süre kabullenememiş ve belki yanlış teşhis konulmuştur umuduyla Lucas'ı başka doktorlara da götürmüş ama ne yazık ki sonuç değişmemiş. Pankreastaki tümör ameliyatla alınamayacak kadar büyük olduğu için önce radyoterapi ve kemoterapi ile tümörün cerrahi müdahele ile alınabilecek kadar küçültülmesine karar verilmiş. Bu yüzden Lucas bir aydır benden gizli radyoterapi ve kemoterapi görüyormuş. Annesini ve amcasını da bana hiçbir şey söylemeleri konusunda uyarmış. Uygun bir zamanda kendisi söylemek istemiş.
Son bir ayımızı düşününce aslında Lucas'ın zaman zaman bahanelerle derslere gelmediğini, ayrı geçirdiğimiz hafta sonlarını hatırlamıştım. Nasıl bu kadar aptal olabilmiştim. Aşkın gözü gerçekten körmüş sanırım. Kafamdaki yapbozun parçaları bir bir yerlerine oturuyordu. Yıllarca sessiz kaldıktan sonra son senemizde birden bire bana ilan-ı aşk etmesinin sebebi, mezun olacak olmamız değil, Lucas'ın hastalığını öğrenmiş olmasıydı. Belli ki yapmak istediği şeyleri ertelememesi gerektiğini anlamıştı. Acelesinin sebebi de buydu, yılbaşı gecesi beni öyle aniden öpmesinin sebebi de... Daha sonrasında bu davranışı için özür dilerken "artık vakit kaybetmek istemiyorum" demişti. Artık her şeyi daha net görebiliyordum. Bana daha önce söylemediği için ilk başta kızmıştım ona. Ama şimdi onun masum yüzüne bakarken artık kızgın olmadığımı hissediyordum. Onu iyileştirecektim, tedavinin işe yarayacağından da ameliyatının iyi geçeceğinden ve o lanet tümörden kurtulacağımızdan da emindim. Aksini düşünmek nefesimi kesiyor, göğsüme bir bıçak saplanmasına sebep oluyordu. Onu kaybedemezdim biliyordum, Lucas benim son şansımdı. O benim hayatımı kurtarmıştı, şimdi sıra bendeydi.
Gözlerini yavaşça aralayıp, onu izlediğimi görünce gülümsedi.
"Beni mi izliyorsun? Sapık."
"Günaydın sevgilim." deyip onu öptüm. Onunla uyumak, onunla uyanmak muhteşemdi. Yaşların gözlerime hücum ettiğini hissettim.
"Sana da günaydın güzellik, heey bak bakayım bana yine mi ağlıyorsun sen? Yapma böyle ne olur."
"Özür dilerim ben, bir an duygusallaştım geçer şimdi. Bunu sindirmem için bana biraz zaman vermelisin."
"Anlıyorum Cara, neler hissettiğini tahmin edebiliyorum ama ne konuşmuştuk; moralleri hep yüksek tutacağız, pozitif düşüneceğiz, mücadeleci olacağız değil mi? Bunlar senin lafların, dün gece böyle söylüyordun."
"Evet, tamam haklısın afedersin. Hadi kalkalım artık. Sana çok güzel bir kahvaltı hazırlayacağım. Krep sever misin?"
"Bayılırım."
Birlikte kahvaltı hazırladık. Lucas çok fazla yememişti. Artık her şeyi bildiğim için böyle ufak detaylar daha çok dikkatimi çekiyordu.
"Bak ne diyeceğim Cara, bugün şu saçlardan kurtulalım mı ne dersin? Çok fazla dökülmeye başladılar."
"Bilmem, eğer istiyorsan kurtuluruz tabii. Jacob'ın traş makinesi var, istersen ben keserim saçını."
"Gerçekten mi? Yapabilir misin?"
"Yani, daha önce hiç yapmadım ama sonuçta çok zor olacağını sanmıyorum. Yine de sen bilirsin, kuaföre de gidebiliriz."
"Hayır gerek yok, sana güveniyorum Cara Wilson."
Kahvaltı dağınıklığını topladıktan sonra Lucas'ı traş etmek için banyoyu hazırlamaya gittim. Banyonun zeminine eski bir örtü serdim ve ortasına da bir sandalye yerleştirdikten sonra Lucas'ı çağırdım.
"Kuaför salonuma hoş geldiniz Bay Green. Lütfen oturun ve arkanıza yaslanın."
"Hahaha ne kadar güzel bir salon. Eminim çok iyi bir iş çıkaracaksınız kuaför hanım."
Makineyi çalıştırıp saçlarının arasına daldırdım. Lucas banyo dolabının aynasından kendisini seyrediyordu. Üzgün olduğunu görebiliyordum. Ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Ben de aynı durumdaydım. Yere düşen her saç teli sanki alev olup benim içime düşüyordu. Lucas'ın o simsiyah, yumuşacık saçları...
İşim bittiğinde Lucas'ın kafasında hiç saç kalmamıştı. Dişlerimi iyice sıktım, şimdi ağlayamazdım, ona destek olmalıydım. Yüzüme zar zor bir gülümseme yerleştirdim.
"Çok yakışıklı oldun." dedim ve kafasını öptüm.
"Öyle mi dersin? Ben yakışıklı değil, hasta bir adam görüyorum."
"Öyle deme, bu aralar bu çok moda bilmiyor musun? Hem tedaviden sonra tekrar uzayacak."
"Annem saçımı keseceğimi bilmiyordu, görünce şaşıracak. Şey.. aslında ben bir eve uğrasam iyi olur. Duş alırım, üzerimi değiştiririm sonra akşam seni almaya gelirim olur mu?"
"Akşama parti vardı değil mi? Aklımdan tamamen çıkmış."
"Önce burayı temizleyelim, her yer saç oldu."
"Hayır hayır, ben hallederim sen bırak. Hepsi örtünün üstüne döküldü zaten, beş dakikalık iş. Üzerini de silkele. Gerisini bana bırak."
"Sen bilirsin, o zaman ben çıkayım akşama doğru ararım seni." Lucas'ı kapıya kadar geçirdim. O gittikten sonra banyoyu temizlemeye başladım. Saçlarını atmaya kıyamayacağımı anlayınca bir kutunun içinde saklamaya karar verdim. Hepsini toplayıp bir kutuya koydum. Hala şampuan kokuyorlardı. Artık göz yaşlarıma hakim olamayacağımı anladım. Yatağımın üzerine oturup, Lucas'ın saçları kucağımda dururken ağladım, ağladım, daha çok ağladım ve dua ettim.
Lucas'ı iyileştirmesi için tanrıya yalvardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON ŞANS
Genel KurguÜniversite son sınıf öğrencisi Cara 22. doğum gününde bir karar alır. Hayatından o kadar sıkılmıştır ki eğer bir sonraki doğum gününe kadar hayatında, hayatına anlam katacak bir şey olmazsa ve kendine yaşamak için bir neden bulamazsa bir sonraki doğ...