29. BÖLÜM

194 42 91
                                    

Günler hızla akıp geçiyordu. Zaman bizim için bu kadar kıymetliyken, vaktin böyle amansızca akıp gitmesi çok üzücüydü. Lucas'ın beyninde tümör olduğunu öğrenmemizin üzerinden neredeyse üç ay geçmişti.

Lucas'a teşhis koyulduktan sonra, hastalığın ilerleyişi ile ilgili bilgi almak için tekrar Doktor Verdon'u görmeye gitmiştik. Doktorun anlattıkları hepimizi derinden sarsmıştı. Kısa bir zaman sonra Lucas'ın yürüyemeyeceğini, konuşamayacağını, ellerini bile hareket ettirmekte zorlanacağını, tamamen bakıma muhtaç bir hale geleceğini ve son zamanlarını yatağa bağımlı olarak geçirmek zorunda olacağını söyleyen doktor, aynı zamanda bu süreci geciktirmek için elinden geleni yapacağını söylese de bunun kaçınılmaz olduğunu da belirtmişti. Doktor bunları anlatırken Lucas'ın yüzünün aldığı şekil ve Eva'nın sessiz hıçkırıkları hiç aklımdan çıkmıyordu. Lucas gibi hayat dolu, yerinde duramayan, uzun süre aynı yerde oturunca bile canı sıkılan birinin son zamanlarının tamamını yatakta, hareketsiz bir şekilde geçirmek zorunda olması, şüphesiz ki Lucas için bir işkence gibi olacaktı. Bu gerçeğin yarattığı şoku bir nebze de olsa atlattıktan sonra, Lucas hala istediğini yapabiliyorken bunu değerlendirmemiz gerek diye düşündüm.

Böylece Lucas ve ben, Lucas'ın hep hayal ettiği gibi bir karavan kiraladık ve Vegas'ı da yanımıza alıp bir hafta boyunca harika bir karavan tatili yaptık. Bir yanımız her daim buruk olsa da romantik ve eğlenceli bir tatildi. Bir hafta boyunca ne hastalıktan ne de ölümden bahsettik. Bu ikimize de iyi gelmişti. Döndükten kısa bir süre sonra Lucas'ın bir diğer hayalini gerçekleştirmek üzere Paris'e gittik. Balkonundan Eyfel kulesini rahatça görebileceğimiz bir otel odasında kaldık. Gezdik, fotoğraflar çektik, rüya gibi bir hafta daha geçirdik. Fakat hala gerçekleştiremediğimiz bir hayal daha vardı. Evlenmek.

Paris'ten döner dönmez evlilik hazırlıklarına başladık. Lucas'ın ameliyattayken rüyasında gördüğü gelinliğe benzer bir gelinlik bulmak için bir sürü mağaza dolaştık ve en sonunda neredeyse aynısı sayılabilecek bir gelinlik bulduk. Lucas için de çok şık bir smokin aldık. Bütün sevdiklerimize düğünümüze katılmaları için davetiyeler gönderdik. Ailelerimizin de yardımlarıyla çok kısa bir sürede bütün hazırlıkları tamamladık ve rüya gibi bir düğünle evlendik. Bolca gözyaşı dökülse de güzel bir düğün olmuştu.

Tabii bir de mezuniyet vardı. Nihayet okuldan mezun olmuştum. Son bir yılı hariç, sıkıcı ve monoton geçen üniversite hayatım sona ermişti. Törende annemin ve babamın gururlu bakışları, bu zor zamanda beni mutlu eden az sayıdaki şeylerden biriydi. Baloya gitmeyi istememiştim ama Lucas istediği için gitmeye karar verdim. Okula ilk başladığımda, mezuniyet balosuna kocamla birlikte gideceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Genel olarak eğlenceli bir geceydi. Arkadaşlarımızla birlikte güzel vakit geçirmiştik. Ama bulunduğum ortam ne kadar neşeli olursa olsun aklımın bir köşesinde hep, yaklaşan ayrılık vardı. Neyse ki balo salonu, ağladığımı Lucas'tan gizleyebileceğim kadar karanlıktı. Onunla dans ederken bunun son dansımız olabileceğini düşünüp durmuş ve yüzümü omzuna gömüp sessizce ağlamıştım.

Balodan sonraki günlerde hastalık iyice kendisini hissettirmeye başlamıştı. Lucas'ın bacaklarındaki uyuşma her geçen gün artıyor ve bacaklarındaki his git gide azalıyordu. Günler geçtikçe yürürken zorlanmaya başlamıştı. Önce koltuk değnekleri aldık, zaman geçtikçe koltuk değnekleri yerini tekerlekli sandalyeye bıraktı. Evin iki katında da rahatça dolaşması için merdivenlere sandalyeyi yukarı ve aşağı taşıyabilen elektrikli bir düzenek yaptırmıştık. Sandalyesine oturacağı zaman ya da kalkıp koltuğa veya yatağa oturacağı zaman benden ya da annesinden yardım almayı reddediyordu. Böyle yardıma muhtaç olmanın ona ne kadar ağır geldiğini anlayabiliyordum bu yüzden de yardım etmek için ısrar etmiyordum ama onu öyle çabalarken görmek de içimi parçalıyordu.

SON ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin