Elif yattığı yerde, gözlerini tavana dikerek kendisini daha fazla düşünmemeye zorladı. Dört gündür aynı şeyler dönüp duruyordu kafasında ama bir sonuca varamıyordu. Nasıl varabilirdi ki...
Kafası tamamıyla karışmıştı, ne hissedeceğini bilemez bir haldeydi. Yaşananlar bir kere daha, belki kaçıncı kere gözlerinin önüne gelirken Vural'ın yüzüne kendisiyle asla evlenmeyeceğini haykırışından sonra genç adamın eğilip onu öpüşünü düşündü.
Neden yapmıştı?
Elif onu iki büyük şeyle suçlamıştı. Bağırmıştı, çağırmıştı. Tamam, belki sonunda yüzüne karşı onunla evlenmeyeceğini haykırırken biraz fazla ileri gitmişti ama sonuçta bu kadar sinirlenmekte pek de haksız sayılmazdı. Ama o öpücük...
Vural'ın dudaklarının kendininkilere uzanışı ve kendisinin de ona cevap verişi. Aptal kafam diye düşündü, neden ben de ona cevap verdim? Neden öptü, neden?
Büyük bir sıkıntıyla iç çekerek yatakta doğruldu. Eğer biraz daha bunlara kafa patlatırsa çıldıracaktı. Belki dışarı çıkıp biraz dolaşırsa, iyi gelirdi. Hem buranın yeşilliği, ormanlığı da ona Polonezköy'ü hatırlatıyordu zaten. Aşağıya inip Şeyma'ya biraz dolaşacağını söyledi. Arkadaşı o gün operada bir şeyler olduğunu anlamış ancak sormamıştı, herhalde kendisinin anlatmasını bekliyordu. Gülümseyerek yemeğe geç kalmamasını söyledi.
Parkta otururken etrafını çevreleyen yemyeşil ağaçlara baktı dalgınca ve temiz havayı içine çekti. Gözlerini kapattığında içine çektiği hava ve yüzüne çarpan serin rüzgâr kendisini evinde gibi hissetmesini sağlıyordu. Yanında bir kıpırtı hisseder gibi olduysa da gözlerini açıp o mutlu anı bozmak istememişti. Rüzgârın yerdeki yaprakları hışırdattığını düşündü. Ancak bir süre sonra omzuna konan bir elle, hızla nefesini içine çekerek gözlerini açtı.
Karşısında söylemeye gerek var mı en olmaması gereken adam duruyordu. Elif'in şaşkın gözlerle derhal ayağa fırladığını görünce konuştu.
"Sizinle belki karşılaşırım diye buralarda dolaşıyordum." Dedi hafiften kızararak. Ardından siyah ceketinin cebinden bir mektup çıkarıp Elif'e uzattı. "Size bunu vermeye gelmiştim."
Elif gayri ihtiyari kendisine uzatılan mektubu alırken genç adamın utançtan yanaklarının kıpkırmızı olduğunu görüp şaşkınlığı bir kat daha arttı. Vural Dağhanlı; her zaman onu iğneleyen, yüksekten bakan şu burnu büyük adam kendi önünde kızarıyor muydu?
Aklından bunları geçirirken Vural'ın yine de mağrur ancak şimdi açık bir şekilde kırgınlık notaları da taşıyan sesi duyuldu bir kez daha.
"Merak etmeyin, mektupta sizi bıktıran duygularımdan bahsetmedim. Gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz." Elif'in sustuğunu görünce devam etti. "Fakat eğer yapabilirsem bana karşı yaptığınız iki suçlamaya da cevap vermeye çalıştım."
Arkasını dönüp uzaklaşırken Elif bir süre onu izledi. Kendine has yürüyüşünü, büyük bir eminlikle bastığı sağlam adımlarını...
Sonra az önce kalktığı banka oturdu yeniden ve elindeki mektuba baktı. Üzerinde, güzel bir şekilde adının harflerini oluşturan şık yazıya. Vural'ın yazısına...
Memnun edici bir haber alacağından değil, sadece merakından yırttığı zarfın içinden aynı şık yazıyla yazılmış bir kâğıt çıkardı. Daha bu sabah saat sekizde yazılmıştı. Şöyle diyordu.
Elif Hanım,
Bu mektubu yazıp yazmamak konusunda ne kadar tereddüde düşsem de size daha önce de dediğim gibi, cevabını doğru dürüst verebileceğime inandığım soruları cevapsız bırakmak beni çok rahatsız eder. Öncelikle adını bile duymaktan hoşlanmadığım Burak hakkındaki ithamınıza açıklık getirmek istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar ve Su (Tamamlandı)
RomanceElif, hayatta kızlarını evlendirmekten başka bir gayesi olmayan annesi ve hepsi birbirinden çılgın kız kardeşleri arasında sıkışıp kalmış normal bir üniversite öğrencisidir. Hayatındaki her şey son derece sıradan gitmektedir ta ki bir gün sosyetik v...