5 - İkna Çabaları

502 68 65
                                    

güncellenmiştir

•güncellenmiştir•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

S A Y E Z E N

.

İtah Şehri

Akşam

Sayezen, ateşinin ifadesiz tutmaya çalıştığı bakışlarında bir anda beliren şaşkınlığı ve korkuyu görebiliyordu. Bu sessizce yargılayan bakışlar onu biraz incitse de gözlerini kaçırmadı aksine adamın uzun boyuna inat başı havada, kırmızı gözlere bakmayı sürdürdü. Bir etki bırakması gerekiyordu, adamı ikna etmeliydi yoksa onunla gelmesine izin vermeyeceğe benziyordu.

"Bunu beklemediğini görüyorum. Keşke Hasna sana hamileliğimden bahsetseydi." Bakışlarını koltuklardan birine çevirdi. "Lütfen otur da anlatayım." Eşya dolu odada sanki oturacak hiçbir yer yokmuş gibi Ahzem'in şüpheyle etrafı incelediğini gördü. Oysa odada üç tane sağlam koltuk vardı.

"Ben işim gereği alışkınım ayakta durmaya hanımefendi. Sizi böyle de dinleyebilirim, ayrıca durumunuzdan ötürü burada daha fazla kalmamı gerekti-"

"Tümenbaşı, oturmanı istemem aslında keyfi değil, boyun çok uzun, bu durum seninle düzgün iletişim kurmamı engelliyor. Lütfen bu hamile kadını kırmayıp otur." Gerçekten de hamile olmasının yanı sıra Saye'nin kendisi de bir insan kadınına göre kısa sayılmazdı fakat buna rağmen ateşinle arasında üç karış boy farkı vardı. Elindeki tüm kozlarını kullanarak adil olmadan oynamayı düşünüyordu cadı. Eksiklikleri ile kendisini acındıracak, yetenekleriyle göz boyayacaktı fakat dengeyi nasıl tutması gerektiğini bilmemesi büyük bir sorundu.

Tüm şehir ateşin kaynıyor olmasına rağmen Saye'nin bir tane bile ateşin tanıdığı yoktu. İstemediğinden değildi sadece rast gelmemişti. İnsan okuluna gitmiş, insanlarla arkadaşlık kurmuştu. Denetim memurları haricinde dükkanına uğrayan bir tane bile ateşin yoktu. Haklarında bir şeyler bilmek şu an için çok kullanışlı olabilirdi ama tek bildiği kendisinden uzak durduklarıydı. İşi zordu.

Saye, Ahzem'in koltuğa yerleşmeye çalışmasını izlerken adamın aslında neden başta oturmak istemediğini anladı. Bu küçük koltuk adamın ırkının boyutuna göre üretilmemiş basit bir insan koltuğuydu. Kocaman adam sığabilmek için kalçasını sağa sola oynatırken kadına gülümsemeye devam etti. Sonunda rahatını görmezden gelip arkasına yaslanmadan minderin ucuna oturduğunda artık koltuk gözükmüyordu bile. Saye kahkahasını bastırabilmek için dudakları ısırıp bir sırıtmayla yetinmek zorunda kaldı. Zavallı adama üzülmeden edemedi. Asla rahat bir gece geçiremeyecekti. Bunun için elinden geleni yapacaktı cadı.

"Koltuk için üzgünüm." Kendini hiç suçlu hissetmedi cadı.

"Ah hayır hanımefendi lütfen dert etmeyin, bilemezdiniz." Ateşin sanki Saye'yi ya da belki de kendisini yüreklendirmek ister gibi gülümsüyordu. Cadı, adamın zahmetsizce çok kibar olduğunu görüyordu. Kendi rahat konuşmasının karşısında içinde bulunduğu duruma rağmen ateşinin sesi hep nazikti. Adamın sol elinin üzerinde gözüken yılan başı, kolunda taşıdığını bildiği dövmesi sebebiyle şimdi olduğundan çok daha mesafeli, ters bakışlı biri çıkacağını düşünmüştü. Adama sorduğu sorulardan ve ona sunduğu rahatsız koltuktan sonra biraz asabiyet, belki şanslıysa biraz da kontrolsüzlük öngörmüştü ama cadı gözlerinin seçebildikleri hafif bir gerginlik ve can sıkıntısından başka bir şey değildi.

YILAN YÜREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin