32 - Serbevne

254 37 139
                                    

AHZEM

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

AHZEM

Çetük Şehri

Gece

Uzaktan gören biri Ahzem'i; ne istediğini bilen, amaçları olan ve bu doğrultuda kararlı adımlarla ilerleyen, kendinden emin ve özgüveni yüksek bir beyefendi olduğunu sanırdı. Ama çoğu zaman bundan çok uzaktı. Örneğin şu an.

Harita okumak onun için kitap okumaktan farksız, kolay bir işlemdi. Haritayı dümdüz önüne serer herhangi bir pusula yardımı olmadan sadece güneşe ve nehre bakarak nerede olduğunu, hangi yöne baktığını anlayabilirdi. Bu onun için hiç sorun değildi. Esas sorun yüzleri okuyabilmekti.

Yaklaşık yarım saattir Zeir'le birlikte kuzeye at sürüyorlardı. Cadı ile aralarına fazla mesafe koymamak için çok hızlı değillerdi. Arkalarında ne bıraktıklarını bilmeden, Saye'ye olan güvenle birlikte hafif çamurlanmış olan yolu arşınlıyorlardı. Aklı kolay yolu seçip Saye'ye uğradı. Kadın ne yapmıştı acaba? Aseliye'de olanlardan sonra Peçelinin pek bir şansı olduğunu düşünmüyordu ama yine de endişelenmekten kendini alıkoyamadı. Eğer Peçelinin geldiğini göremezse işi zorlaşabilirdi. Kadın farkında olmalıydı çevresinin, akıllıca bir plan yapmalıydı.

Belki de onu geride bırakmamalılardı. Her zaman Saye'yi dinlediği söylenemezdi zaten.

Hayır, cadı kendi başının çaresine bakabilirdi. Kime karşı olursa olsun, bunu çoktan kanıtlamıştı. Kararlarına saygılı olmalıydı. Düşünmeyecekti.

Zeir'e baktı tekrar. Önden giden atıyla çevresinden bağımsızdı, sanki tek başına ilerliyordu. İkisi de hiç konuşmadı. Halbuki Ahzem'in kulakları sessizlikten patlıyordu.

Biri bir şey demeliydi. Zeir'in artık o kadar da sarhoş olmadığını biliyordu ama genç ateşin yola kilitlediği bakışlarını hiç çekmiyordu. Zeir bir tür işkence yapıyordu Ahzem'e. Ve her şeyin tamamıyla farkındaydı.

Anlatmak istiyordu. Hayatında ilk kez nasıl hissettiğini canı gönülden anlatma arzusuyla kavruluyordu. Daha önce tatmadığı bu hisle sarsıldı. Zeir'e karşı bu kadar açık olabilme fikri ona ürkütücü gelmiyordu şimdi. Onu küçük görmesi, ondan tiksinmesi hatta nefret etmesi hiç sorun değildi artık, o sınırı hiç fark etmeden geçmişti.

Neft'den sonra hayat çizgisi keskin bir bıçakla kesilmişti. Bunu anlatmalıydı.

Her gün derin bir denizin tam ortasındaydı sanki. Attığı kulaçların bir sonu yoktu. Tüm kasları isyan ediyor, dinlenebilmek için yalvarıyordu ama onun yaşamak için yüzmekten başka çaresi yoktu. Sonra amansız bir fırtına çıkıyordu. Bu uçsuz denizi, nasıl bir fırtınanın içinde debelendiğini, yorulmayan dalgaların onu her seferinde boğup sonra nasıl da kıyıya vurduğunu ve bunun hayatında koca bir döngü oluşturduğunu anlatmak istedi. Tüm bunları yaşarken aldığı her nefesin ciğerlerinde minik iğnelere, taşıdığı kalbin ise günden güne ağır bir demir külçesine dönüşünü anlatmak istedi. Serbevne'nin ona bir can simidi olduğunu, onun için bir tekne inşa ettiğini, eğer o olmasa ölümün tek kurtuluş olacağını söylemeliydi.

YILAN YÜREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin