44 - Kim Olduğunu Bilmeyen Kadın

237 32 140
                                    

SAYEZEN

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

SAYEZEN

Ezahir Ormanı

Sabah

Zeir bir yandan çok şanslı, diğer yandan da çok şanssız çıkmıştı beş gün evvel.

Karanlıkta fazla ilerlemeden dinen yağmurdan yararlanarak sık ağaçların kapladığı düz bir yerde durmuşlardı. Peşlerinde onları takip eden kimsenin olmadığının güvencesini vermişti Ilgar fakat yine de cadı gökten yıldırımlar yağdırmaya devam edebileceğini hissediyordu. Tüm ormanı başlarına yıkabilirdi sanki. Ağırlığı altında ezildiği içi su dolu yün pelerini omuzundan atıp esas ilgisini göstermesi gereken adama döndü.

Saye, Fırtına'nın üzerinden Zeir'i indirme işleminde olabildiği kadar dikkatli davranmaya çalışmıştı fakat kendisinin iki katı olan bir adamı itip çekiştirerek atın üzerinden düşürmek tek şansı olmuştu. Tek yapabildiği boynuna dikkat etmekti.

Boynuna gelen okun önemli bir yere isabet etmesi halinde Zeir'in çoktan ölmüş olacağını biliyordu Saye. Elinde zamanında onu kurtarabilecek bir karışım, bir iksir yoktu, olsa bile Saye bir şifacı değildi. Nasıl kullanması gerektiğini bilemeyeceği gibi her şeyi uçurumdan yuvarlama riski vardı.

Zeir'i hafifçe sol omuzundan kaldırıp başının altına, boynuna ve omuzlarına doğru heybesindeki çantasını destek olarak koydu. Boynuna baktı önce. Serçe parmağı kalınlığında, neredeyse kolunun uzunluğundaki ağaçtan oyma ok Zeir'in boynunun sol alt tarafından girip tam karşıdan da çıkmıştı. Kurumuş kanla kaplı zafer kazanmış temren alayla Saye'ye bakıyordu. Nefesini kontrol etti hemen. Nabzı düşük olduğu için nefes alış verişi de kendisini pek belli etmiyordu ama ciğerlerini dolduran hava pürüzsüz bir şekilde oradaydı. Omuriliğini kontrol etti sonra. Okun isabet etmesi için yanlış yerdeydi ama yine de emin olmak istedi. Tabii Zeir uyanık olmadığı sürece tam olarak hiçbir şeyden emin olamazdı.

Ilgar'ı aradı gözleri. "Ilgar," diye bağırdı kimin duyduğunu umursamadan. Karanlıkta ağaçların arasından kendisine doğru dalışa geçen kuşu görmese de duydu.

"Atımı bulman lazım. Onu buraya getirmen lazım." Hayvan daha fazlasını dinlemeye gerek görmeden ortadan kayboldu.

Saye'nin eli boynuna asılı olan şişelere gitti. İçinde kan olan değil ama diğer şişelere... Zencefil, kardelen tozu, ısırgan kökü, aslanpençesi ve karabaş otu olan şişelere gitti. İki şişeyi de boynundan koparır gibi çıkardıktan sonra önce yaraya sonra da yarısı tüketilmiş şişelere baktı. Karar vermeye çalışırken kendi kendisini yiyordu.

"Bunların sana ne kadar yararı olabilir ki." Zeir dizlerinin dibinde ölü gibi yatarken ağlamak istiyordu Saye.

Okun uzunluğu ve ağırlığı tehlikeli duruyordu. Zeir'in daha rahat yatabilmesi için boynunun arkasından çıkan sivri ucu kırmaya karar verdi. Bunu her halükarda yapmak zorundaydı ama bir şeylere zarar vermeden odunu kırabilmek oldukça zor gözüküyordu. Özellikle de omuzlarına çöken endişe ve yanlış bir şeyler yapıp her şeyi mahvetme düşüncesi onu geride tutuyordu.

YILAN YÜREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin