11 - Kalbe Gömülenler

416 55 75
                                    

güncellenmiştir

•güncellenmiştir•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

S A Y E Z E N

.

Aseliye Şehri

Akşam

Konakta kendisine tuhaf bakışlar atan adamın da dediği gibi hava kararmadan şehir merkezine varabilmişlerdi. Yolu bulmakta herhangi bir zorluk yaşamadılar. Irmağa sırtlarını verdiklerinde, tüm açılmış yollar şehrin kalbine gidiyordu zaten. İtah'a oranla küçücük bir yerdi. Büyük Liman bile bu yerleşkenin en az iki katı edebilirdi. Aseliye'de yaşayan kişi sayısı da buna bağlı olarak az olmalıydı. Zaten ortalarda pek kimseler yoktu. Olanlar da şeker bulmuş karınca sürüsü gibi belli bir noktaya akın ediyordu. Onları takip etmeye karar verdiler.

Sayezen bir anda, yüzündeki yanmayla havanın nasıl ısındığını anladı. Rüzgar yoktu, yağmur bulutları burayı terk etmiş, uğramayı da düşünmüyorlardı. Bir yandan güneş batarken, öbür taraftan hilal tertemiz gökyüzünde gümüşten yapılmış gibi parlıyordu. Burnuna gelen taze çiçek kokularını fark etti daha sonra. Gökkuşağının her rengini seçebildiği, türlü türlü birçok çiçek yüreklerde ferahlık oluşturmak için oradaydılar sanki. Yol kenarlarında, aydınlatmaların çevrelerinde, pencere önlerinde, saksılarda, küçük evlerin bahçelerinde solmayı hiç beklemeyen çiçekler akşam güneşi ile nefes alıyorlardı.

Kış sonunda bu güzel havaya ve bu muhteşem çiçek deryasına rastlayabilmesinin tek mantıklı bir açıklaması vardı; o da her mantıksızlıklara karşı verilen aynı cevaptı. Cadılar belli ki bu düğün için canla başla çalışıyorlardı.

Aniden Saye'nin fark etmediği, karanlık, dar bir sokaktan önlerine birkaç çocuk fırladı. Her zaman sürüye liderlik eder gibi önden giden Ahzem bu sefer arkadan gelerek Zeir'le Saye'yi takip ediyordu. Kadın heyecanına yenik düşerek kazayla çocukları ezmemek için atın dizginini hızlıca çekti. Kendini bir anda geriye atan hayvanın üzerinde dengesini sağlayabilmek için bacaklarını sabit tutmaya çalıştı. Endişeyle önce arkasındaki ateşine göz attı, daha sonra korkuyla önündeki çocuklara baktı. Ama onlar biraz önce atlattıkları tehlikenin farkında değildiler. Atı görmemişlerdi bile. Kendi oluşturdukları dünyalarında ellerindeki sopaları kılıç gibi birbirlerine sallıyor, kendilerince oyun oynuyorlardı. Saye korkusunu geride bırakıp garip bir kahkaha attı.

"Sayezen iyi misin?" Ahzem anında yanında bitti.

Saye kafasını salladı. "Hı hı." Yüreği ağzına gelmişti halbuki.

Şenlik alanı da çiçekler konusunda şehrin sokaklarından aşağı kalır yani yoktu. Alan, biten uzun caddeden sonra açılan geniş bir çayıra kurulmuştu. Çayırın yeşilliği, üzerinde kocaman bir daire şeklini oluşturabilmek için dizilen taşlarla örtülmüştü. Her on adımda bir dairenin kenarına ateş yakılmıştı. Etraf, sanki güneş hâlâ gökyüzündeymiş gibi aydınlık ve sıcaktı. Bu geniş dairenin dışında oturma yerleri, büyük sofralar kurulmuş masaların üzerinde çeşit çeşit ağız sulandırıcı yemekler yerleştirilmişti. Saye'nin içkinin mayhoş kokusunu alabilmesi için kalabalığa yaklaşmasına gerek yoktu. Dairenin dışında, ezilmiş çimenin üzerinde birkaç çalgıcı sazlarına, davullarına vurup türküler söylüyor, kendileriyle ilgilenmeyen kalabalığı eğlendirmeye çalışıyordu.

YILAN YÜREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin