41 - Tavşan ve Çakal

256 35 96
                                    

HASNA

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

HASNA

Karaboy Şehri

Öğle

"Sanırım başka şansımız yok," dedi Almakay şüpheli bir şekilde yüz adım uzağındaki iki katlı ahşap eve bakarken. Uyurken bile sırtından ayırmadığı sadağı ile tüm Marseha'yı devirebilecekmiş gibi dursa da Avcı Hatun'un gücünün ve özellikle oklarının bir sınırı vardı. İleride onları bekleyen en az yirmi ateşine karşı şansları Hasna'nın getirebileceği sihir gücüne bağlıydı.

Hasna endişeli hissetmiyordu. Şanslarının yaver gideceğine dair güçlü bir his vardı içinde. Tümenbaşının, Kaytun ile olan düşmanca münasebeti değildi bu hissin kaynağı, Yeşil Adam'ın onu buraya kadar ölmek için getirdiğini düşünmüyordu sadece. Onca şeyden sonra sonucu görmesini isteyecekti.

"Yok," dedi Serbevne geciktirmeden. "Kaçmak gibi bir planım yok. Kalıp savaşacağım ve büyük ihtimalle bu uğurda öleceğim." Omuz silkti kadın. Bu kadar kararlı olduğunu görmek Hasna'yı büyülese de görmezden gelemediği aptallığı kadını gözünde küçültüyordu.

İlerideki evin etrafında sekiz tane atlı dolanıyordu. Üzerlerindeki eski kaftanlar, yırtık gömlekler ve çarıklarla bir askerden ziyade eşkiyalara benzemeye çalışmışlardı. Hiçbiri üniforma giymese bile dikkatli tavırlarından, eşgüdümlü hareketlerinden ve gizlemeye tenezzül etmedikleri, omuzlarındaki kibirden ordunun bir parçası oldukları Hasna'nın tecrübeli gözlerinden kaçmadı. Birkaçının, hangi rütbeden olursa olsun askerlere yasak kılınan kirli sakalı ve uzun saçları vardı. Disiplin içinde sahip oldukları bir serbestlik de vardı.

"Hanımlar," dedi Serbevne. "Çok geç değil, yol yakınken geri dönebilirsiniz."

Nereye, diye düşündü Hasna. Nereye gidecekti? Saklanmak kolaydı fakat istediği şeyin bu olmadığını biliyordu. Hasna şahit olmak istiyordu, o yüzden Serbevne'nin yaptığını yapmakla yetindi sadece. Omuz silkti.

Almakay'sa gülümsedi. Kadının bir yere gitmeye niyeti yoktu zaten, yolculuğun başından beri eski hayatına bir daha asla dönemeyeceğini biliyordu.

Sonra geride bıraktıkları tüm köprüleri yakıp ne getireceğini veya neye götüreceğini bilmedikleri yeni bir yola saptılar. Hiçbiri bu konuda pek hevesli değildi ama belirsiz bir bekleyişin ölümcül olabileceğini biliyorlardı. Bekleyiş yavaş bir ölümdü ve işkencelerin en büyüğüydü. Bu yolu üçü de seçmezdi o yüzden kimsenin aldıkları ilerleme kararında bir tereddütü yoktu. Hasna bir ara Serbevne'ye dönüp geride kalmasını, önden kendisinin gitmesine izin vermesini isteyecekti ama alacağı cevaptan o kadar emindi ki kendini yorma aptallığında bulunmadı. Sanki kaybedecek hiçbir şeyleri yokmuş gibi, sanki yaşamak artık çok geliyormuş gibi ilerlediler.

Geldiklerini fark eden askerler birbirlerine ıslıkla haber vererek tüm ilgilerini ve dikkatlerini ülke boyunca aranan kadınların üzerine koydu. Üzerlerine çekilen bakışlar anında ciddileşti, burun delikleri heyecanla genişledi. Şakakların nasıl gerildiğini, nefeslerin nasıl da tutulduğunu görebiliyordu Hasna. Heyecanın ardında öfke, biraz da korku gördü. Bu onu rahatlattı. Bir tavşan gibi çekildiği tuzakta avcının avdan korkması iyiydi, tavşan için küçük yaşam ihtimalleri doğardı.

YILAN YÜREKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin