At my age

759 81 22
                                    

5 ay sonra.

Jennie'den

3 gündür hastanedeydim. Çünkü neredeyse bebeğim ölecekti.

Berbat haldeydim. O kadar kötüydüm ki eve bile gitmeme izin vermiyorlardı.

2 ay kalmıştı. 2 ay beklemem gerekti.

2 ay sonra bebeğimi rahatça kucağıma ala bilecektim. Tabii ölmesem.

Bu gün zorda olsa Rose'yi ikna ettim ve şimdi eve gitmek için hazırlanıyordum.

Bir kaç tane eşyamı topladım ve Rose'yi beklemeye başladım.

"Hazır mısın?"

"Evet hadi gidelim."

Rose ile birlikte hastaneden çıktık ve arabaya binip eve gittik.

Eve geldiğimde direkt odama çıktım.

Aynanın önüne geçtim ve yine kendimi baktım.

Yıkık biri vardı aynada. O kadar yıkılmıştım ki kendi yansımamı gördüğümde kendi kendime acıdım.

Ben daha 25 yaşındaydım.

25.

Kime desem inanmazdı. Senin 25 değil 40 yaşın var derdi.

Bazen düşünüyorum. Ben bu yaşımda neler yaşadım? Ben nasıl bu kadar şeye katlandım? Ben nasıl ayakta kala bildim?

Benim yaşımda olan biri bunları atlata bilirdi mi?

Zayıflamıştım. Hem de çok zayıflamıştım.

Ayakta duramayacak kadar çok zayıflamıştım.

Bazen geceleri uyurken uyanamayağım diye korkuyorum.

Gece gündüz tanrıya yalvarıyordum. Ölsemde bebeğimin sesini duyup sonra öleyim diye.

Ölümden korkmuyordum. Ama bebeğim yalnız kalır diye çok korkuyordum.

Onun benden başka kimsesi yoktu. Tabii benimde ondan başka kimsem yoktu.

Çok geçmeden Rose içeriye girdi.

"Aşağı gelir misin?"

"Neden?"

"Sana bir sürprizim var."

"Sürpriz çekecek durumda değilim."

"Off Jennie. Gerçekten çok mutlu olacaksın. Hadi gel n'olur."

"Off tamam. Az mızmızlan."

"Yaşasın. Aşağıda bekliyorum."

İyi ki de Rose vardı. En azından bana destek oluyordu.

Odamdan çıktım ve aşağı indim.

Acaba yine ne yapmıştı?

Salona geçtiğimde Jisoo ve Seokjin'i görmeyi beklemiyordum.

Ağzım şokla beş karış açılmıştı.

Bunların burada ne işi vardı.

Jisoo beni görür görmez koşarak bana sarıldı.

Bende beklemeden ona sarıldım. Onu çok özlemiştim.

"Aman tanrım. Jennie. Nasılsın?"

"İyiyim. Sen nasılsın? Seni çok özledim."

"Bende seni çok özledim. Hadi geç otur çok ayakta kalma."

Geçip birlikte koltukta oturduk.

"Nasıl geldiniz buraya?"

"Rose sağ olsun. Söyledi biz de geldik."

"Size bir şey sorucam ama bana düzgün cevap verin. Özellikle de sen Seokjin oppa."

"Neden ben?"

"Sizi o mu buraya yolladı?"

"O kim?"

"Bilmiyormuş muamelesi yapma Seokjin. Buraya o dedi diye geldiniz."

"Taehyung'dan bahs ediyorsan onun buraya geldiğimden haberi bile yok. Zaten kaç gündür telefonlarıma cevap vermiyor."

"Beni o ilgiıendirmiyor. Eğer o dedi diye geldiyseniz şimdiden söyleyin."

"Jendeukie. Merak etme biz kendimiz geldik. Taehyung'un haberi yok. Sen sinirlenme. Bebeğe zarar verirsin."

"Peki tamam."

"Kaç aylık?"

"7 aylık."

"Az kalmış desene. Yeğenimi görücem 2 ay sonra."

"Az kaldı evet."

"Tae bebeği öldürmediğini biliyor mu?"

Tam ağzımı açacaktım ki Seokjin benim yerime konuştu.

"Yok bilmiyor. Bebeğin öldüğünü sanıp kendisini suçluyor."

"Çünkü hepsi onun suçu."

"İşin aslını hiç sordun mu?"

"Biliyorum. O senin yakın arkadaşın ve normal olarak onun tarafını tutmaya çalışıyorsun. Ama ben neden böyle yaptığını sordum. Yine bana cevap vermedi. Bir az arkadaşını düşündüğün kadar benide düşün."

"Tamam Jennie. Sakin ol. Sana sinirlenmek olmaz."

"Peki tamam. Ben odama çıkıyorum."

"Tamam git."

Odama girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim.

Lanet olsun onu çok özlüyordum.

Neden her dakika aklıma geliyordu.

Zaten o hiç benim aklımdan çıkmamıştı ki.

Yaptığım şey sadece ağlamaktı.

Olanların hepsini düzeltmeyeceğini bildiğim halde ağlamaktı.

Sevgilerle AnGel.

You're My Tear || Taennie ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin