Multi Medya da Kitabımın Tanıtım Filmi var. Izledikten sonra BEĞEN butonuna basarsanız çok mutlu olurum.
•••
"Hamza! Devrem bir saattir telefonun çalıyormuş. İçerden arkadaşlar yolladı. Bir bak istersen önemli herhâlde."
"Tamam devrem atışlarım bitsin bakarım. Koy sen kenara, son 7 atışım kaldı zaten."
"Sen bilirsin devrem masaya bıraktım."
Eli tetikte, gözü hedefte rüzgarın geliş yönünü ayarladı ve bastı. Yine her zamanki gibi tam on ikiden vurmuştu. Hamza timin keskin nişancısıydı.
Daima nokta atışlarını o yapar , gurur dolu takdirleri de hakkederdi.
Kendisini izleyen Talha Komiser:
"Maşallah koçuma. Helal sana be! Kaç metrelik mesafe ?" dedi ve eliyle Hamza’nın sırtını sıvazladı.
Hamza bu laflara alışık olduğundan hiç utanma çekinme yaşamadı. Aksine o da atışları ile gurur duyuyordu.
Komisere baş selamı vererek rahat pozisyona geçti ve :
"Konserim şurası 100 metre, şura 150 metre şimdi attığım yerde 200 metreydi. Daha 6 atışım var. Onlarda da hedef git gide uzuyor. " deyip en uzak hedefe baktı.
Komiser anlamış olacak ki:
"Yaparsın sen yaparsın. Sana itimadım tam. Gençken ben de sen gibiydim. Tabi o zamanlar gözlerim şahin, ben ise çakı gibiydim. Yaş geçtikçe işte biraz insan geriliyor. Ama olsun ne var sanki ben kendimi hâlâ bir kurt gibi görürüm. Geçmiş yaşıma rağmen yine de çakallara kök söktürüyorum. Öyle değil mi?" deyip gülümsedi. Eli hâlâ Hamza’nın sırtında duruyordu. Severdi Hamza'yı. Kendi evladı gibi görürdü.
Hamza ise kafasını sallayıp:
"Hiç şüphesiz. " dedi.
"E anlat bakalım.
Yarın yeni görev yerine İstanbul 'a gidiyorsun? Doğu görevi bitti artık. Mutlu musun? Bir de şu senin telefon ne öyle, hayırdır?
İçeride kafamızı ütüledi be! Niye sahip çıkmıyorsun?"
"Atışlarımda dikkatimin dağılmasını istemiyorum Baş komiserim. O yüzden içeri bırakmıştım. Bakarım birazdan ." demesi ile telefon tekrar çalmaya başladı.
Komiser ciddi bir bakış atıp:
"Aç istersen çok çaldı. “dedi.
Hamza üslerinin sözünü ikiletmezdi hemen telefonu açıp kulağına götürdü.
"Alo Hamza sen misin?"
"Evet buyurun benim."
"Ulaşmaya çalışıyoruz bir türlü ulaşamadık. Deden rahatsızlaştı. Hastaneye kaldırdık. Seni görmek istiyor. Neredesin ?"
"Ne? Ciddi misin? Durumu nasıl peki? Hangi hastane yarın ilk uçakla İstanbul’a geleceğim zaten. Konumu at ben gelirim." deyip biraz daha konuştuktan sonra kısa kesip telefonu kapattı.
Geri döndüğünde Komiser samimi bir şekilde :
"İstersen erken git uçağını erkene alırsın. "dedi.
Hamza biraz düşündü ve sonra :
" O insan beni hayatta en iyi anlayan ve yardımını hiç eksiltmeyen birisi baş komiserim.
Yani şöyle ki anne babamdan bile daha önemli desem yalan söylemiş olmam. Aslında yarın sabahı beklerdim. Çünkü burada eğitimler aksayacak. Lâkin yarına kadar ona bir şey olmasından korkuyorum. Dediğiniz gerçekten mümkünse bu aksam gidebilir miyim ?"
Tabi oğlum ne demek git tabi. Sen bu zamana kadar hep bize hizmet ettin. Zaten izin de kullanmamıştın. Erkenden git İstanbul'a. Geçmiş olsun dileklerimi de ilet. Buradaki eğitimleri merak etme bizzat ben ilgilenirim. Bir an önce topla eşyanı da ben senin çıkışını vereyim. Hadi Yolun açık olsun." deyip tokalaştılar.
***
Gece saat 3.00 suları ..
Uçak İstanbul’a inmiş ve içindeki insanları tek tek boşaltıyordu.
Hamza elindeki valizle ilerlerken kendisini karşılamaya kimsenin gelmediğini fark etti.
Zaten haberleri de yoktu ya!
Hemen bir taksi çevirip hastanenin adresini verdi.
Oraya gidene kadar hayır duada bulunması gerekti. Hayattaki tek güvendiği dağı güçlü çınarı dedesini kaybetmek istemiyordu.
Hastaneye vardığında asansörlerin dolu olduğunu fark etti ve tabana kuvvet deyip merdivenlerden koşar adımlarla çıktı.
Yoğun Bakım odasının önüne geldiğinde, yakınlarının hepsinin burada olduğunu fark etti.
Herkesle tek tek selamlaştıktan sonra kendisine yaklaşan kuzenine:
"Dedem nasıl? İyi mi durumu?"
diye sordu.
Kuzeni derin bir nefes bırakıp,
"Şimdi biraz daha iyi ama yoğun bakıma aldılar. Ne zaman uyanacağı belli değil. Şu bir gerçek ki belden aşağısı felç kalabilirmiş."
Hamza bir şey diyemedi. Sustu ve başını anladım der gibi salladı.
Kuzeni tekrar:
"Sen ne yaptın? Sabah binecektin hani erken binmişsin. Duyduğum kadarı ile artık İstanbul'da olacakmışsın."
"Evet öyle olacak. Sağ olsun baş komiserim anlayışlı davrandı erken yolladı. Bundan sonra burada olmam konusu da işimin gereği. Bir de şehir çakallarını kovalamam istendi." deyip güçlü olduğunu göstermek istercesine zorda olsa gülümsedi.
"İyi bakalım. Hakkında hayırlısı olsun."
"Sağ ol. "
"Dedem holdingini kime bırakacak dersin. Bu halde yönetemez de zor olur onun için. "
Ne diyordu bu hayta. Şu durumda düşündüğü gerçekten bu muydu?
Sakin kalmaya çalışarak cevap verdi:
"Valla hiç umurumda değil .Kime bırakırsa bıraksın lakin iyi olsun yeter. Onun sağlığı her şeyden önemli ."
"Orası öyle de yani bence benim babama bırakır işleri diyorum. Çünkü Tekstil ile uğraşıyor. Erkek modasından daha iyi anlar. En mantıklısı bu bence. "
"Bence sus istersen."
"Ne yani Hamza! Yanlış bir şey dediğimi sanmıyorum. Sen de biliyorsun ki dedem felç olduğunda holdingi yönetemez. Onun için zor olur. Ben onu demeye çalışıyorum."
"Anladım ben seni de şu an bunları düşünecek halde değilim maalesef. Kafam torba oldu zaten. Yol yorgunuyum. Konuşup da kalbini kırmak istemem. O yüzden susman en güzeli. "
Hamza’nın tehditkâr konuşması üzerine nihayet susmuştu.
Hamza etrafa bir göz gezdirdi. Herkes kendi arasında fısıldaşıyordu. Gerçi bu kalabalığın asıl nedenini biliyordu da neyse?! Şu an bu insanları düşünüp de kafa patlatamazdı. Daha fazla dayanamadı. Dedesini görmek istiyordu. Hemen koridordan geçen doktoru durdurup :
"Doktor! Dedemi görmek istiyorum. Mümkün mü?"
***
Sabahın ilk ışıkları ile koridordaki kalabalık da artmıştı.
Odadan çıkan doktorun yüzü gülüyordu.
"Nihayet hasta uyandı. Sizinle görüşmek istiyor. Normal odaya aldıktan sonra hastayı fazla yormadan görüşebilirsiniz. İki oğlu iki de erkek torunu varmış herhâlde. Bir de eşini istiyor. İlk önce onlar girsin fazla kalabalık olmasın. Sonra sıra ile girersiniz." dedi.
Herkes çok sevinmişti ama Hamza ayrı bir sevinmişti.
"Şükürler olsun." deyip elini yüzüne kapadı .
***
Dakikaların ardından herkes şaşkındı . Hamza içeriden babası amcası ve tek erkek kuzeni ile birlikte çıkmıştı.
Dedesinin vermiş olduğu kararlara içi ısınmasa bile saygı duymak zorundaydı. Çünkü onu üzmek istemiyordu. Şu an iyi olabilirdi ama hâlâ durumu tam olarak da iyi sayılmazdı.
Üstelik dedikleri gibi bundan sonra yatalak olarak yaşayacaktı. Buna çok üzülmüştü ama belli etmek istemiyordu.
Amcasının ve kuzenin de bundan kalır yanı yoktu. Ne kadar memnun olamasalar da seslerini çıkarmıyorlardı fakat hâlleri her şeyi ortaya koyuyordu.
Dedesi artık bu halde holdingde çalışamayacağını yerine vekil olarak Hamza’nın geçmesi gerektiğini söyledi . Hamza ne kadar ısrar etse de yaşlı adamı ikna edemedi.
İlk başta şirketi tamamen Hamza’ya devretmek isteyen dedesi, Hamza’nın mantıklı konuşmasından dolayı kararını değiştirdi ve amcası kuzeni babası arasında paylaştırdı.
Hamza "Ben bir Özel Harekatçıyım dede ve ikisini bir arada götürmek sıkıntı olabilir . Koskoca holdinge çok emek sarf etmek gerekiyor ben ise belki her daim görevde olacağım. Seni severim bilirsin lakin vatan görevini aksatmak da istemem. Üzerime vazife değil lakin ben isterim ki amcam tekstil ile uğraşıyor, kuzenim muhasebe, babamı zaten biliyorsun. Onlar arasında paylaşım yapsan hem şirket için iyi olur , hem benim için, hem de senin için.. Hepimizi bir çatı altında toplamış olursun. “deyip zorla gülümsemişti.
Nihayet dedesi de hastalığın duygusallığı ile kabul etti. Gerekli evrakları doldurup parmak bastı. Belirttiği kurallara uymak şartı ile holdingi evlatlarına ve torunlarına bıraktığını bildirdi.
Hamza şirketin uzaktan da olsa patronu kabul edildi.
Babası genel müdür, amcası müdür, kuzeni ise holdingin muhasebe işleri ile ilgilenecekti.
Herkesin umduğu başkaydı fakat şu an her düşünülen bambaşka olmuştu.
Dedesi çıkmadan önce de son defa Dubai' de holding için çok büyük bir toplantı ve tören olacağını, kendisi için çok mühim olduğunu ve Hamza’dan bu toplantıya bizzat kendisinin katılması gerektiğini söyledi.
Hamza da kırmamak için kabul edip imzayı attı.
İçinden,
" İnşallah Yeni görev yerim anlayışla karşılar yoksa yandım ben!" diye düşündü.
Dedesi, imza atılan kağıtları almaya gelen sekreter Çiçek ile de ailesini tanıştırıp normal konulara geçtiler.
Yine de hepsi büyüklerinin hayatta olmasına çok mutluydu. Onlar için bu kadarı da olsundu. Değerliydi yaşlı çınar tonton dede..
.
.Kızıl Elma🇹🇷
YAZAR:GÜLÜZAR ATLIHAN
♥Instagram Adresi
@1atlihanguluzar
♥Twitter Adresi
@1afitabvari
♥Wattpad Adresi
@yzrguluzaratlihan
Vote ve yorum yaparsanız çok mutlu olurum.🙃
DEGERLİ ÖMRÜNÜZDEN NAÇİZANE ROMANIMA VAKİT AYIRDIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER😘
Kitap kokulu kalın.
İyi okumalar.♥♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ELMA
RomanceHamza DEMİR, Kızıl Elmayı dava bellemiş bir genç... Vatan uğruna canını seve seve verecek yiğit bir Özel Harekâtcı... Güney Doğuda Dağların Aslanı, İstanbul'da İstihbaratın Bozkurtu... Asiye Gül OSMANOĞLU hem öksüz hem yetim, Bilinmeyen Osmanlı To...