🍃18🍃

792 53 24
                                    

Bu bölümü site arkadaşım _ZGEK0812 'e ithaf ediyorum 🌻🌻🌻🌻
Bu arada e postamı onaylattım aşkolar artık panomu istediğiniz gibi kitletebilirsiniz.

Marlene

Herkes ortak salondaydı. Baloda olanları anlatıyorlardı. Gülüyorlardı. Ta ki, Peter'ın adı geçene kadar. James'in gözlerinden yaşlar akarken Siri direnmeye çalışıyordu. Yanındaki Marlene ağlıyordu. Marlene Sirius'a biraz daha sokuldu ve başını göğsüne gömdü. Marlene neden ağlıyordu ki? Peter'dan nefret ediyor bile sayılabilirdi. Ama, endişe. O kadar yıl aynı ortamda bulunmuşlardı. Ve ne kadar sevmese de onun o aptal yüzünü görememek garip hissettirmişti. Marlene tüm kızların kendisi gibi olduğunu gördü. Zaten onların da kendisi gibi hissettiğini biliyordu. Özellikle de Mary'nin. O Peter'a karşı saf bir nefret besliyordu. Gerçi Marlene Mary'nin yerinde olsa o da ona karşı saf bir nefret beslerdi. Çocuk Mary'nin peşini bırakmamıştı. Ama bu James gibi tatlı falan da değildi. Bu daha çok... iğrençti. Yani, James Lily'e tatlı bir şekilde çıkma teklif ediyordu ama Peter, kızın sevgilisi olsa da ona çıkma teklif ediyordu ve bu gerçekten çok sinir bozucuydu. Ayrıca Mary daha Alex'le sevgili değilken tüm çapulculara Alex'i sevdiğini söylemişti. Ve Peter yine de ona çıkma teklif etmişti o zamanlarda. Bu çok sinir bozucu bir durumdu. Ve bir kere Mary  Peter'a çok kötü patlamıştı. Onu resmen laflarıyla dövmüştü. Peter da ondan sonra susmuştu. Bir gün tam "Mary benimle çıka-" diyecekken Mary ona tokat atmıştı. Yüzündeki iz iki hafta geçmemişti. O günden sonra ise Peter tek bir laf daha etmemişti. Sonra da ortadan kaybolmuştu zaten. Remus'a baktı. Onun gözleri kapalıydı. Dorcas ona yumulmuştu. Mary de Remus'un yanında başını onun omzuna koymuştu. Mary'nin en yakın erkek arkadaşı Remus'tu. Marlene onların arkadaşlığına bir isim veremezdi. O kadar güzel bir arkadaşlıktı ki bu. Ve Dorcas da bunu bildiği için onları hiç kıskanmıyordu. Lily ise James'in yanında sessiz sessiz ağlıyordu. James onu kendine doğru çekti. Lily kızların arasından Peter'la en iyi geçinendi. Kayboluşu da onu diğerlerinden daha çok yıpratmıştı. Marlene grubun ruh halinin nasıl bir anda bu kadar değiştiğini anlayamıyordu. Çapulcular arkadaşlarına çok değer verirdi. Bu da kanıtıydı. Sonra Lily konuşmak ister gibi gözüktü. Ama kesin çok sesi titreyecekti. Marlene ondan biraz daha iyi durumdaydı. Lily'nin ne demek istediğini hemen anladı ve o yerine kendisi dedi:

Marlene: Bence Dumbledore'a bir haber var mı diye sormalıyız.
Lily usulca kafasını salladı ve burukça gülümsedi. Bu Marlene'nin doğru şeyi anladığı anlamına geliyordu. Dumbledore'a bir hafta önce bu olayı haber vermişlerdi. Dumbledore da bir şey bulduğunda haber vereceğini söylemişti. Marlene biraz sonra neyle karşılaşacağını bilmeden ayağa kalktı. Gerçeklerle yüzleşmenin zamanı gelmişti.

James

Tüm grup Dumbledore'un odasına gittiler. Şifreyi, yani "Böğürtlen Marmelatı"nı söylediler ve kapı açıldı. İçeri girdiler. Kapıyı tıklattılar ve kasvetli bir ses "Gir." dedi. Kötü bir şeyler olmuştu. Dumbledore'un sesi asla böyle çıkmazdı. Tam herkes yemek yiyecekken, en kasvetli konuşmaları yaparken bile sesi şen şakrak çıkardı. Ama şu an, kesinlikle kötü bir şeyler olmuştu. James neyle karşılaşacağından korkarak kapıyı itti. Dumbledore onun geldiğini görünce daha bir gerginleşti. Tamam tamam. James artık kötü bir şey olduğundan çok emindi.

Dumbledore: Ah çocuklar. Ben de tam sizi çağıracaktım.

James: Profesör, umarım rahatsız etmiyoruzdur ama, arkadaşımız Peter Pettigrew ile ilgili haber var mı diye sormaya gelmiştik.

Dumbledore: Evet. Var.

James'in midesi kasıldı. Bu ses tonu Peter ile mi ilgiliydi?

Dumbledore masanın önünde duran yedi kişiye baktı. Sonra eline iki fotoğraf aldı. James'e uzattı. James ilk fotoğrafa baktı. Bir çocuk vardı, kocaman bir çöplüğün tam ortasında yatıyordu. Dumbledore açıkladı:

"Peter Pettigrew bir muggle kasabasının çöplüğünün ortasında yatarken ölü bir şekilde bulundu. Ama üzülmeden önce ikinci fotoğrafa bakmanızı isterim."

James ikinci fotoğrafa baktı. Peter'ın kolu çekilmişti. Orada... bir ölüm yiyen işareti vardı. Hayır. Hayır hayır hayır. Peter ölüm yiyen olamazdı. Yedi yıldır güvendiği dostu, Voldemort'a mı hizmet ediyordu? Peter'ın karanlığın yükselişine ne kadar faydası olmuştu? Sadece kendini ispat etmek için, kaç masum insanı öldürmüştü? Kaç yıldır bu böyle devam ediyordu? Çapulcular bunu nasıl farketmemişti? Eğer ölmeseydi, acaba bir gün onlara ihanet eder miydi? Hogwarts'ta, evim dediği yuvasında kurduğu arkadaşlıklarını sadece safkan ve Slytherin'lerin daha yüksek olduğu bir Dünya için satar mıydı? Peter Slytherin de değildi safkan da. Neden ölüm yiyen olmuştu ki? James tam o anda kendine bir yemine etti. Aydınlığın karanlığı yenmesine yardım edecekti. Peter gibi olmayacaktı. Kendini kanıtlamak için her şeyi yapabilen açgözlü bir insan olmayacaktı. Bir insanın yaşamına son vermek... o bunu yapamazdı. Hayatı boyunca vicdan azabı çekerdi. Masum bir insanı öldürmek, ya sevenleri ne yapsaydı? Hepsi James yüzünden olamazdı. James dayanamazdı. Ama belli ki, Peter dayanabiliyordu. Göz yaşları yavaşça kirpiklerinden aşağı inmeye başlarken James'in aklında tek bir kelime vardı: "İhanet."
Dostlarına güvenmemeyi bile ihanet sayan James için bu çok fazlaydı. Peter'ın ölmesine ağlamıyordu. Onun bir ölüm yiyen olmasına ağlıyordu. Sinirden de ağlıyordu. Peter'a sinirlenmişti. Yıllardır güvendiği, dostum dediği insanın ölüm yiyen olması çok kötü koymuştu. James ne diyebileceğini bilmiyordu. Resimi Sirius'a verdi. O da sinirden çıldırıp odadan çıktı. Marlene de peşinden gitti. Zaten sonrasını hatırlamıyordu. Muhtemelen bayılmıştı.

Lily

James bayılmıştı. Lily ise ne diyebileceğini bilmiyordu. Peter nasıl ölüm yiyen olabilirdi?! Lily James'in baş ucunda ağlıyordu. Kendini azarlıyordu. Peter'a güvendiği için. Kendine sinirlenmişti. Sinirden ağlıyordu. Çıldırmıştı. Yıllardır, yıllardır bildiği insan ölüm yiyen çıkmıştı. Lily'nin gözleri tekrar doldu. Başını tekrar nevresime gömdü.

Sirius

Sirius Peter'ın ölüm yiyen olduğunu öğrenince sinirden çıldırmıştı. Hemen odadan çıkmıştı. Çıktığı gibi de koşmaya başlamıştı. İhtiyaç odasına. Marlene de arkasından koşuyordu. Sirius ihtiyaç odasına girdiği anda her yerde kırılıp parçalanabilecek eşyalar vardı. Sirius kırdı, kırdı, kırdı. Sadece ağladı ve kırdı. Ve bağırdı. Acısını haykırdı. Ama içindeki acı gitmedi. Peter Sirius'un ailesinin ne kadar safkan Slytherinci ve katı bir aile olduğunu gayet iyi biliyordu. Birlikte yedi yıl geçirmişlerdi. Ama şimdi gidip ölüm yiyen olmuştu. Marlene hala Sirius'un arkasında duruyordu. Hiç konuşmuyordu. Çünkü Sirius'u anlıyordu. Konuşmak istemediğini biliyordu. Sirius gerçekten onun gibi bir sevgilisi olduğu için çok şanslıydı. Arkasına döndü. Marlene'nin gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Sirius koşup ona sarıldı. Akşama kadar sarıldılar. Ve ağladılar. Birbirlerine sahip oldukları için çok şanslıydı onlar. Çünkü onlar birbirlerini anlıyordu.

Heyyooo. Umarım üzgün sahneler beklentinizi karşılamıştır. Şahsen ben daha kötü bekliyordum. Bölüm atamadığım için özür dilerim. Sanırım bu kadar ehe. Kendinize iyi bakın. Bye 🐉🐉

~iris 🤍

He's Just A Friend - Jily, BlackinnonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin