Fletcher - Princess
Mabel Matiz - Gel
Bir şarkı da siz bırakın. ^^
Merhabalar. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Bölüme geçmeden evvel ufacık bir şey söylemek istiyorum. Ben bu bölümü çok hissederek yazdım, çok geçirdi duyguları yazarken. Lütfen siz de üstünkörü değil de satırları hissederek okumaya çalışın. Azıcık da olsa bir şeyler geçerse size çok mutlu olurum. Oy vermeyi ihmal etmeyin lütfen. Paragrafları da boş bırakmayalım ve yorumlarda buluşalım. Keyifli okumalar. <3
31.Bölüm: ''Derin Duygular Dökümü''
Gerçeklerin yüzüne takılan her maske, altında yalan bir beden barındırır.
Doğrularla yaşadığımı sandığım yalanların altında daha kaç kez ezilecektim?
Çoğu anne evladını ninnilerle uyutur, masallarla büyütürdü. Çoğu anne evladını tüm kötülüklerden korur, herkese karşı savunurdu. Çoğu anne evladı için yaşar, onun için ölürdü. Annelik böyle bir şey olmalıydı öyle değil mi? Cenneti ayaklarının altında taşımanın bedeli buysa, annelik vasfı ayaklar altına alınmamalıydı. Benim annem evladını ninnilerle uyutmadı, yalanlar büyüttü. Benim annem evladını kötülüklerden değil, kendinden koruyamadı. Benim annem evladı için yaşamayı değil, onu bile yaşatmayı başaramadı. Annelikse bu yaptığı evladını her koşulda çoktan gözden çıkarmıştı.
Anneler ve evlatları. Çok isterdim bu cümlenin hakkını verebilmek, çok isterdim bu cümleyi gururla söyleyebilmek... Ama bizim annemiz bize acıdan, utançtan ve hüzünden başka bir şey vermedi.
Depremin altındaydık. Üzerimizde tuğlalar, ağırlığımızca taşlar ya da kırılmış eşyalar yoktu. Üzerimizde bizi aşan itiraflar, bizi mahveden konuşmalar ve bizi yıkan, ağırlığı dünyadaki hiçbir nesneyle ölçülemeyen kelimeler vardı. Keşke dedim şu an dudaklarım titrerken; keşke bir taşın altında ezilseydim de o cümleyi duymasaydım. Bazı cümleler vardır işte, hiçbir silahın yapamadığını yapar ve mermi bile kullanmadan direkt kalbi hedef alır, öldürür.
Ölmüştük. Mermiyle değil, tek bir cümleyle.
''Onun babası sen değilsin.''
Babamın eli elimi sıkı sıkıya tutuyordu. Ellerimizin daha önce hiç bu kadar sıkı sıkıya tutunduğunu hatırlamıyordum ama hiç bu kadar terleyip, titrediğini de. Kalbim, kalbim gibiydi tıpkı işte. Gözlerimin yangınına sıçramış o ateşte Ömer'e baktım. Ağlıyordu. Hüngür hüngür değil, içli içli ağlıyordu. Ağlarken bile kendinden, bizden saklanıyordu. Kapının arasından bakan o yaşlı gözlerine baktıkça kızaran gözlerimden utanmıştım. Utanması gereken kişi ben değildim ama utanç bir çocuğun ıslak kirpikleri karşısında çaresiz kalmaksa eğer, utanan da bendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOTANIN ERVAHI (Kitap oldu)
Teen Fiction''Şeytanın bileklerinde saklıdır belki de insanlığın rehberi zira böylesine bir insanlık yalnızca ondan öğrenilmiş kadar kötü olabilirdi.'' Her şeye rağmen yaşamaya devam etti çünkü yaşaması gerekti. İdealleri uğruna, hiçe sayılmış ruhu uğruna ve yı...