28. BÖLÜM - Hayal Kırıklığı

16 0 0
                                    

Geç saatlere kadar üç kız dedikodunun dibine vurmuştuk. Uyandığımda Lale 'nin hala koynumda uyuduğunu gördüm. Çocukların sesleri buraya kadar geliyor, prenses ise tiz havlamalarıyla onlara eşlik ediyordu. Belli ki fena oyuna dalmışlardı. Yataktan yavaşça kalkarak teras kapısını ardına kadar açtım. Gök yüzünde tek bir bulut dahi yoktu.
" Ne güzel bir sabah!"
Arkamı döndüğümde Lale ile Tuğba aynı anda" Günaydın ablacığım " dedi.
" Günaydın kızlar, hadi kalkın bakalım bizimkilere şahane bir kahvaltı hazırlayalım hem çocuklarda çok acıkmıştır. Koca bir tava kuymak yapmak tıka basa yemek istiyorum çok fena acıttım. "
İkiside kahkaha atıyordu.
" Ya ne var yani iyi be! Size de malzeme çıktı gülün bakalım. "
Ben de kahkaha atmaya başlayınca yataklarından kalktılar. Lale okullar açılacağı için üçüncü çay zamanı Trabzon'a gitmeyecekti. Bir süre daha bizimle olacağı için mutluluğumun tarifi yoktu. El birliğiyle kahvaltıyı hazırlayıp herkesi uyandırdıktan sonra hoş sohbet eşliğinde kahvaltıya başladık. Benim güzel ailem sizleri öyle çok seviyorum ki!
Tuğba hüzünlüydü. Almanya'ya geri dönmek istemiyor, burada bizimle birlikte yaşamak istiyordu.

Demir arayıp hepimizi bugün tekneyle açılmaya davet etti. Kardeşim korktuğu için çocukları anneme bırakıp, Lale, Ertuğrul , Tuğba ve ben benim arabayla marinaya doğru yol almaya başladık. Arabayı Ertuğrul kullanıyor yanında da Lale oturuyordu. Ben, Tuğba ile arka koltukta şarkılara eşlik ede ede bir an önce varmak için sabırsızlanıyorduk. En nihayet marinaya vardığımızda Demir, ve Ozan teknede bekliyordu.Bizi görür görmez motorları çalıştırdı. Marinaya gelmeden önce yiyecek bir şeyler almak için alış veriş yapmıştık. Ozan elimizde ki poşetleri alıp tekrar tekneye geçti.
"Ne gerek vardı gideceğimiz yerde yemek yerdik Leyla abla."
" Nereye gideceğimizi bilmediğimden ne olur ne olmaz diye bir şeyler alalım dedik hem ayrıca bana abla demek zorunda hissetme kendini iki yaş var aramızda."
" Normal bir durumla tanışsaydık demeyeceğimden emindim ama sevdiğim kızın ablası olunca ister istemez ben de abla demeye başladım ayrıca hoşuma da gidiyor çünkü ne ablam ne ağabeyim var. Ben de seni öz ablam gibi hissediyorum. "
" Böyle hissetmen çok mutlu etti beni Ozan. Peki tamam nasıl istersen ufaklık."
Ozan samimi bir gülümsemeyle göz kırptı.
Hepimiz de tamam olunca gitmek için hazırdık. Ben Demir 'in yanına gidip yanağından sıkı bir öpücük aldım. O da sağ koluyla beni belimden tutup kendine doğru çekti. Bizimkiler güvertenin hemen hemen yarım metrelik alt kısmında olan barın önündeki masaya geçtiler. Hep birlikte Büyük Ada' ya doğru yol aldık.

Yaklaşık yarım saatlik seyahatten sonra Demir tekmeyi iskeleye yanaştırdı. Saat on ikiye gelmek üzereydi. İlk nereye gidelim kararlaştırması yaptıktan sonra önce aşıklar tepesine çıkmaya karar verdik. İskeleden ana caddeye çıkan yolda tüm çiftler elele sakin adımlarla yürüyorduk. Etrafımızda ki mimariler olağanüstü güzellikteydi. Her birini hayranlıkla izliyor, ne zaman Büyük Ada'ya gelsem her seferinde ilk kez geliyormuşum gibi hissediyordum. Yazları buranın büyüsü beni çok etkiliyordu. Devasa büyüklükteki köşklerin bahçeleri, ağaçları ve çiçekleri sanki atmosfere aşk kokusu dağıtıyordu. Tek sorun faytonlardı. Gün boyu tüm rampayı insanların keyifleri için zavallı hayvanlar koşup duruyordu. Her geçen faytondaki atların gözlerine baktığımda içim acıyor ben kullanmadığım halde vicdan azabı çekiyordum. Etraf fazlasıyla at dışkısı kokuyordu. Umarım Haytap'ın yıllardır bu zavallı atların kurtulmaları için yaptığı yoğun çalışmalar en kısa zamanda sonuçlanır ve bu zulüm biter diye dua etmeye başladım. Biraz daha düşünürsem ağlamaya başlayacağımı bildiğim için bu anın güzelliğine kendimi bıraktım. Uzun bir yürüyüş mesafesinden sonra Aşıklar tepesine gelmiştik. Neredeyse her yer çam ağaçlarıyla çevriliydi. Küçük ağaçlar ise kandiller ve başka süslerle donatılmış bulunduğu yeri daha da sevimli yapmıyordu. Altı kişilik masaya geçtik. Hemen yanında bizim bahçede bulunan sallanan sandalyenin aynısı vardı. Demir çayları söyledikten sonra konuşmaya başladı.
" Diyorum ki çok yorgun olmazsak akşama hep birlikte dışarı çıkalım ne dersin Ertuğrul?"
" Vallahi Demir bizim iki çocuğumuz var biliyorsun uyumaları bayağı vakit alıyor, bütün gün de yanlarında olamayacağız. Lale sen ne diyorsun?"
" Haklısın hayatım, Ecem beni beklemeden hayatta uyumaz. "
Lale haklıydı. Ecem annesiz uyumazdı. Ben olsaydım sorun olmazdı ama ben de olamayacağımdan dolayı akşam ki dışarı çıkma olayı rafa kalkmıştı.
" Demir Tuğba gitmeden önce çoluk çocuk ve tabiki prensesim de dahil tüm aile pikniğe gideriz ne dersiniz millet?"
Herkes bu fikri beğenmişti. Ertuğrul ile Demir askerlik anılarına başlayınca hep bir ağızdan " Aman!"
diye araya girdik. Herkes kahkaha atmaya başladı.
" Ertuğrul sakın sevgilim bugün değil."
Kızlar kıkırdıyordu.
" Evet Demir lütfen bugün değil. "
Ozan'ın sesi çıkmayınca merak ettim.
" Ozan senin askerlik anın yok galiba?"
Gözlerini kısarak üzgün ifadesiyle söze girdi.
" Ben daha askerliğimi yapmadım abla Kasım 'da inşallah gidiyorum. "
" Evet abla Ozan daha askerliğini yapmamış Kasım' da yapıp gelecek Allah'ın izniyle inşallah."
Sohbetimiz yaşadığımız komik anıları anlatmakla devam ediyordu. Karnımız acıkmaya başlayınca hep birlikte geri dönüş için çay bahçesinden ayrıldık.

SANA SÖZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin