🌼Bölüm 2: Umut

9.1K 353 35
                                    

Multimedyadaki, ana karakterimiz Üsteğmen Emir Eroğlu.

Eve döndükten sonra akşam yemeğini yer yemez hastamla ilgili araştırmaları yaptım. Salondaki büyük tahta masanın üstüne 5-6 tane ağır kalın kitabı fırlattım. Bilgisayarımın şarj aletini de takıp açtım. Makalelere bakacaktım. Saçlarımı masanın üstündeki bir kalemle topladım, kalemlerimi de masaya çıkarıp araştırmaya başladım.

Ne olabilirdi, neden olabilirdi. Bu durumda odyogram kötü mü çıkardı. Emisyon değerleri nasıl olurdu? Aklımda hala adamın sert yüz hatları, saçlarındaki kehribar rengi sarılar, birbirine kenetlediği elleri ve dalıp gitmesi dolanıyordu. Ece'nin sesiyle daldığım yerden hızlıca çıktım.

"Abla?" Sesi uykulu geliyordu. Uykudan tam açılmayan gözleriyle bana bakarken ne yaptığımı algılamaya çalışıyordu.
"Güzelim, ses mi yaptım yoksa?" Gözlerini ovuşturarak saatine baktı.
"Yok, su içecektim de ablacım, saat 2 olmuş ne yapıyorsun burada Allah aşkına? Gidip yatsana derdin ne?"

Cevap vermeden önce saçlarıma gitti ellerim bu sırada da kalem saçımdan kayarak yere düştü. Masanın altında onu ararken de masaya kafamı vurdum. "Ahhhh,"

"Abla, dur dur. Şurada bak kalem, al. Ya sen ne yapıyorsun? Soruma bir cevap versen."
Yerdeki kalemi durduğu yerden alıp elime tutuşturdu.

"Ya, bir hastam, hasta olduğuna inanmıyorum. Öyle birkaç araştırma işte." Dedim elimle masayı göstererek. Ece kaşlarını kaldırdı ve yaptığım hareketi taklit ederek, "Birkaç?" Diye sordu. Masaya yeniden baktım. Etrafı baya dağıtmıştım. Ama içimden gelen sese ayak uydurmak istemiştim. Sadece o adamın kulaklarının duyduğuna inanan yüreğim, beynimi ikna etmeye çalışıyordu.

Yanımdaki sandalyeyi çekip yanıma oturdu.
"Anlat bakalım şu olayı. Bir mantıklı düşünelim."
"Adam 29 yaşında, erkek. Emir Eroğlu. Askermiş ve bir patlama sonrası duymamaya başlamış."

Dudaklarını büzüp -daha önceki hastalarımdan çıkarım yaparak- olabilir şeklinde omuzlarını kaldırdı.

"Olabilir, ama bir şey var." Bunu söylerken kafamdaki şeyin mantıki yapısını sorguluyordum.
"Neymiş?"
"Normalde bu hastalarım konuşmaya çalışır. Bir anda harfleri de tamamen unutmadı ya. Diline de bir şey olmadı. Konuşmayı dener, iletişim kurmayı dener. Belki sonra konuşmasını duyamadığı için susabilir."
"Ne yapmış bu adam ?"
"Hiç, ama hiç konuşmamış. Kardeşi ona anlatmak istediği şeyleri yazarak anlatmış ama o asla yazmamış. Hatta adam, kafasını kaldırıp göz teması bile kurmuyor Ece. Çok garip değil mi?"

Bu sefer kaşları onun da çatılmıştı. Bu ona da değişik gelmişti. Onu bir şey bilmediği için ne anlayacak diye düşünmeyin. Aklıma takılan her vakamda -bilimsel kısımları kendim anlatarak- Ece'ye mantıksal sorular sorarım. Birlikte müzakere ederiz. Çoğunlukla mantığımız aynı çalışır. Söylemek istediğim şeyleri hemen anlar ve akla uygun olarak yorumlar. Onunla her şeyi konuşabilirim.

"Şimdi bu adam asker. Belki de artık ölü görmekten bıktı ve iletişimi kesti?"

Kafamı onaylarcasına salladım. Olabilirdi ama ben daha farklı bir şey düşünüyordum. Normal, ölü görmekten korkan, bıkan insan asker olamaz, mesleğini o yöne çeviremezdi. Mardin'de çalıştığım süre boyunca çok askerle karşılaşmış, hastane baskın yediğinde de onların cesaretini kendi gözlerimle o askerlerin gözlerinde görmüştüm. Bizleri korumak için gösterdikleri çabaya sadece hayran kalınabilirdi. Sadece 'ölü' görmek bu kadar etkileyemezdi askeri. En azından benim fikrim böyleydi.

"Olabilir, ama sadece sıradan bir ölü değil bence bu."
"Arkadaşı, sevgilisi??"
"Bilemiyorum bunu. Ama bu adam duyuyor. Duymuyorsa da duyacak."

Duy BENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin