On üç

1.6K 101 37
                                    

 Batmakta olan güneşin kızıllığı salonun içerisini aydınlatırken, kanepelerden birinde kucağında bilgisayarı ile uyuklayan Özgür'e takıldı gözlerim. Henüz kendi işim bitmemişti çünkü gün boyu her sıkılıp bilgisayar başından kalktığında benimle sohbet etmeye çalışmıştı. En sonunda her ne kadar her şeyi bırakıp karşısına oturup saatlerce onunla konuşmak istesem de bunu yapamayacağımı ona belirterek yemek saatine dek beni rahat bırakmasını istemiştim. Yarım saattir kafamı bilgisayardan kaldırmadığım için de uyuduğunu anca görebiliyordum. Yüzündeki huzurlu ifade onu tanıdığımdan beri neredeyse sürekli çatık olan kaşları olmadığı için yabancı gelse de onu böyle görmeyi sevmiştim. Kendimle olan sorunlarım dışında çok zor bir hayat yaşadığımı söyleyemezdim. Bu yüzden yapayalnız hissettiğini biliyor, kendisini bir duvarın arkasına hapsetmediği, yanında olmama izin verdiği için ben de huzurlu hissediyordum.

 Yemek hazırlayacak halim olmadığından en yakın pizzacının numarasını tuşlayıp iki büyük boy karışık pizza söyledim. Spor yaptığı ve düzenli yürüyüşlere çıktığı için çok fazla fast food tüketmediğini biliyordum fakat şu an kalkıp bir şeyler hazırlamak için hiç enerjim yoktu. 

 Pizzalar gelene dek tekli koltuğa oturup arkama yaslandım ve aldığı derin nefesler ile göğsü ağır ağır inip kalkan Özgür'ü seyretmeye koyuldum. Korkum öylesine yoğundu ki, bir şeyler hissetmeye başlarken ellerimden kayıp gidecek diye düşünmeden edemiyordum. Hayatımda tanıdığım en negatif insan olabilirdim ve beynim güzel şeyler düşünmeyi reddediyordu. Ona kapılmamak için kendimi geri çekeceğimi de biliyordum. Eminim ki peşimden gelmek yerine sırtını dönüp gidecekti. Kimse beni savaşmaya değer görmemişti o neden kalacaktı ki zaten?

 Yine de kendime sürekli içinde bulunduğum anın tadını çıkartmam gerektiğini hatırlatıyordum. Örneğin şu an.. Ayak ucunda uyuyan yavru köpeğini rahatsız etmemek için bacaklarını kendine doğru çekmişti ama böyle bile oldukça rahat görünüyordu. Yüzünde gezen güneş ışıkları yeni yeni çıkmaya başlamış sakallarını ön plana çıkartıyordu. Yüzünü daha iyi görebilmek için halıya inip dizlerimin üzerinde sessizce yanına yaklaştım. Aklıma sabah Melek ile görüşmüş oldukları geldiğinde içime dolan tuhaf kıskançlık hissine anlam veremedim. Aras'ı aylarca sevdiği adamın yanında görmüştüm ve bir başkasının yalnızca bana bakacağına olan inancım o kadar azdı ki bu durum beni rahatsız etmişti. Üstelik aramızda bir şey olmadığı halde böyle hissediyordum. Ona aşık olursam neler yaşayacağımızı tahmin bile edemiyordum. 

 Uzun ve koyu renk kirpiklerini, gür dalgalı saçlarını ve biçimli burnunu seyrederken Melek'in her sabah bu görüntüye uyandığını düşünerek kendimi daha da tuhaf bir durumun içine soktum. Bu sabah ona baktığında ne hissetmişti merak ediyordum. Sonuçta yaşadığı şehri bırakıp peşinden İzmir'e gelecek kadar ciddi bir ilişkileri olmuştu. Ona birçok şey sormak istiyordum ama üstüne düşersem uzaklaşacağını biliyordum. Ve insanların üstüne düşmek gibi berbat bir huyum vardı.

 Zilin çalması, sipariş bekliyor olduğum halde beni hazırlıksız yakaladığında Özgür de gözlerini kırpıştırarak araladı. Birkaç saniye sonra göz göze geldiğimizde ayağa kalkmaya çalışıyordum ama bir şekilde benim onu seyrettiğimi de görmesini istiyordum. Onu istediğimi bilmeliydi. Yoksa benim için savaşmasını bekleyemezdim. 

'Pizza sipariş ettim de.. O gelmiştir.' diye fısıldadım. Bir şey demesine fırsat vermeden kapıya koştuğumda şaşkın ve uykulu suratıyla yalnızca yüzüme bakıyordu.

 Parayı ödeyip pizzaları masanın üstüne koyduktan sonra hala beni seyrediyor olduğunun bilincinde olarak sırtımı ona doğru döndüm. Biraz sonra kanepe gıcırdadı ve adım sesleri duyuldu. Belime dokunan eller ile ürpersem de üzerimde bıraktığı etkiyi belli etmemek için içecekleri poşetten çıkartmaya çalışmaya devam ettim. Biraz sonra beni kendisine doğru çevirdiğinde yüzünü daha iyi görebilmek için başımı geriye doğru eğdim.

'Korktuğunu biliyorum.' dedi biraz sonra 'Ama bana kapıldığını da biliyorum.'

'Yok öyle b..'

'Sana pinokyo diyeceğim artık. Çünkü yalan söylemekten burnun uzuyor.'

 Parmakları ile burnumu sıkıştırdığında rahatsız bir şekilde güldüm. 

'Üzülecek gücüm kalmadı artık.' diye itiraf ettim. Bunu beklemediği belliydi çünkü yüzünde benimle alay ederken takındığı gülümsemeden eser kalmamıştı. Gülerek geçiştirmek istedim fakat yapamıyordum. Kalbimin ağrısı yeni yeni dinmişken tekrar kendimi bir kaosun içerisinde bulmak istemiyordum. Kendime zaman ayırmam gerekiyordu.

 Ellerini yüzümün iki yanına yasladığında kendime verdiğim her sözü unutuyordum. Dudaklarını alnıma bastırdığında kalp atışlarım hızlanıyordu ve bundan nefret ediyordum. Sevilmeye, birinin önceliği olmaya bu kadar ihtiyaç duyuyor olmaktan hoşlanmıyordum. Ama bulunduğum yer güzel geliyordu. Hayatıma girdiğinden beri kendimi önemli hissediyordum. 

 Dudaklarımı tekrar onunkilere dayamadan önce hayatım bir daha kayarsa düzeltecek gücümün olmadığının farkındaydım. Fakat yine de yaptım. Geçen seferki tuhaf öpücüğün aksine, bu kez o da bana karşılık veriyordu. Dudaklarımız uyumlu bir şekilde hareket ederken ellerimi ne yapacağımı bilmez bir şekilde belinin iki yanına sabitledim. Ağır ağır ama sanki yıllardır bu anı bekliyormuşuz gibi özlem dolu bir şekilde öpüyordu beni. Hayatımda kimse beni böyle güzel öpmemişti. Çünkü ne zaman birisini öpsem ya ben daha yoğun hislere sahip olduğum için karşı taraftan istediğimi alamıyordum ya da karşı taraf daha yoğun hislere sahip olduğundan istediklerini veremiyordum.

 Bu kez eşti. 

Kalplerimiz aynı ritimde atıyor, dudaklarımız ahenkle hareket ediyordu. Soluklarımız birbirine karışırken bu hissiyata ne kadar yabancı olduğumu fark ettim. Yıldızların arasında düşüyor gibiydim. O an hiçbir şey umrumda değildi. Ne önceki acılar, ne sonra başıma gelebilecek olan muhtemel olaylar.. Tek düşündüğüm, tek istediğim o anın tadını çıkartmaktı. Çünkü daha sonra ne kadar istesem de buraya geri dönemeyecektim. 

 Kendimi geri çektiğimde aradan ne kadarlık bir zamanın geçtiğini bilmiyordum. Bir dakika da olabilirdi bir saat de. Sanki günlerdir su içmiyordum da dudaklarına değdiğim andan itibaren tüm susuzluğum dinmişti. Gözlerinin içine baktığımda anladım ki haklıydı. Ona kapılmıştım.

'Ne olur bilmiyorum.' dedim. 'Ama istiyorum işte. Ne kadar istemiyor gibi davranmaya çalışsam da istiyorum. Belki olmaz, belki sen de gidersin. Orası sana kalmış, ama artık karar verdim; anı yaşayacağım.'

'Hayat şu anda.' diye onayladı beni. 'Gitmeyi düşünmüyorum ama hayat şimdi. Daha öncesi değil, daha sonrası da.'

 Başımla hafifçe onayladım. Kollarını iki yanıma sardıktan sonra beni kendisine doğru çekti. Ondan kaçtıkça aslında ona doğru koşuyordum. Teslim olmaktan ödüm kopuyordu ama uzak durarak da yapamayacağımı biliyordum. 

 Bu saatten sonra başıma kötü bir şey gelirse hepsi benim yüzümdendi. Çünkü insanlara güvenmemem gerektiğini biliyor, yine de her seferinde kendimi güvenirken buluyordum.. Bu kez öyle olmamasını ummaktan başka bir çarem yoktu..

 Offf mal gibi yazıyorum cidden bu günlerde kjsdkjds 

Kafamda çok daha farklı ve hisli oluyor her şey ama yazarken mala bağlıyorum. Elimden gelen budur şimdilik ne yapalım.. :((

Yorum morum oy moy o işler sizde :(( 

Öpüyorum aşkolatalar

-reina

DORUKTA // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin