"Ölmeyeceksin," diye fısıldadı annesi ama sesinde umut yoktu, sadece umudunu yitirmiş, çaresiz bir kadının sesiydi bu. "Hepimiz yaşayacağız, buradan gideceğiz ama şimdi arabaya geçmemiz gerek, çok ıslandık." Yüzünü annesine çevirdi, yaşla dolup taşan kahverengi gözlerine baktı. Başını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı, birlikte arabaya doğru ilerlerken titreyen sesiyle fısıldadı, "Gökyüzüde ağlar biliyor musun anne? Dakikalarca, saatlerce belki de günlerce..." gözündeki bir damla yaşı sildi, "Ama en çok neye ağlar bilir misin? " duraksadı, içinde tuttuğu derin nefesini verdi, "Çaresizliğe, çaresizliğimize..." ~~~ "Bu bir rüya mıydı? Bu olanlar bana çok ağır gelirdi,ben bunlara asla katlanamazdım. Korkulu rüyalarım gerçek olmuştu ve ben bu korkulu rüyalardan bir an önce uyanmak istiyordum. Bu korkulu rüyadan uyandığımda her şeyin normale dönmesini istiyordum. Hayatıma kaldığı yerden devam etmek istiyordum. Ama bu bir rüya değildi... Kâbustu. Ben bu korkunç gerçeklere katlanamazdım. Ve ben uyandığımda her şeyin normale dönmeyeceği bir kâbusa uyandım. "