Uzun boylu kadın araba gürültüleri arasında kalabalık caddede yürüdü. Yağmurlu havada yine şemsiyesi açıktı, gözü kaldırım taşlarındaydı. Herkes şiddetle yere düşen su damlacıklarının arasında bir oraya bir buraya kaçışırken o gayet rahattı. Sanki yanında bomba patlasa umrunda olmayacak gibiydi.
Hedefindeki büyük binaya ulaştığını fark ettiğinde büyük kapıyı itti. Şemsiyesini kapattıktan sonra 3. kata çıktı. Kapıyı bir kaç kez tıklattıktan sonra birilerinin onu karşılamasını bekledi.
Onu karşılayan kişi Tanizaki'ydi. Hiç tanımadığı bu kadını incelerken merakla sordu.
" Merhaba, kimsiniz acaba? "
" İsmim Kõyõ. Size anlatmam gereken önemli şeyler var. "
.
.
.
.
Dazai ve Chuuya sabah olduğunda hastaneden ayrıldılar. Birlikte taksi ile Dazai'nin evine doğru yol almaya başladıklarında Chuuya tırnakları ile oynayarak geçirmişti yolu. Çünkü hem çok stresli, hem de çok çekingen hissediyordu. Hem de yaptığının çok yanlış olduğunu düşündüren bir şeyler vardı içinde.Sonunda eve vardıklarında taksiden inerek koşarak küçük binanın kapısına doğru ilerlediler. En üst kata çıkarlarken Chuuya sessiz bir tonda sorusunu Dazai'ye yöneltti.
" Aşırı yağmur yağıyor. Gece terasta uyuyabilecek miyim? "
" Eminim geceye kadar yağmur dinecektir. Dinmese bile bir çözüm bulurum senin için. "
Dazai gülümsedikten sonra önüne geldikleri kapıyı anahtarını çıkararak açtı. İlk önce Chuuya'nın girmesini bekledikten sonra kendisi de içeriye adımını attı.
Chuuya bu küçük evi incelerken oldukça sade oluşu onu bunaltmamıştı. Etrafta dergilerin ve battaniyelerin dağınıklığı olsa da yine de fazla kötü sayılmazdı.
" Tek mi yaşıyorsun? "
Dazai ceketini çıkarıp astığı esnada Chuuya'nın sorusunu yanıtladı.
" Evet. Ailemle uzun süredir görüşmüyorum. "
Chuuya cevap olarak kafa salladıktan sonra orada dikilmek yerine koltuğa geçip köşe kısmına oturdu. Ardından hapşırdı.
" Çok yaşa, Chuuya-kun. İyi ki seni buraya getirmişim. Bak ilk hastalık belirtisini sen gösterdin. "
" Ahh.. eminim iki üç hapşırık olacak sadece. "
* 3 saat sonra *
Dazai ikisi için bir kaç yemek yaptıktan sonra salona döndü. Chuuya sürekli hapşırıyor ve burnu akıyordu. 3 saat içinde neredeyse bir kutu peçete bitmişti bile. Önüne gelen tepsiyle Dazai'ye baktıktan sonra uzandığı koltuktan kalkarak bacaklarını kendine çekti ve kafasını eğdi.
" Özür dilerim.. sana çok masraf çıkarıyorum. Söz iyileşince sana 5 kutu peçete alacağım ve seni yemeğe çıkaracağım. Ama bunu sen istedin! Ben zorla kendimi davet ettirmedim. "
Dazai karşısındaki bitkin bedene baktıktan sonra sırıttı.
" Şimdi bunları düşünme portakal kafa. İyileşmeye bak. Borç falan ödemek istiyorsan illa ki bir yöntemini bulurum, endişelenme. "
Chuuya bunun üzerine omuz silktikten sonra önüne gelen yemekleri iştahla yemeye başladı. Dazai de arada üç beş lokma götürüyordu ağzına.
" Bu arada, gece terasta uyuyamazsın. İyice üşütür ve daha da kötüleşirsin. "
" Hey! Ben aylardır dışarıda kalıyorum. Bir şey olmaz. "
" Aylardır hiç hasta oldun mu? Eminim ki olmadın. Ama şu an hastasın. Sıcak bir yerde yatman gerekiyor. "
" Ama ben gökyüz-- "
" Chuuya. Gökyüzün umrumda değil. Sana terasta kalamayacağını söyledim. "
Chuuya birden durarak karşısında oldukça ciddileşen adamın gözlerine baktı. İlk defa korkunç görünüyordu. Bir cevap veremeden Dazai onun yüzüne daha da yaklaşarak alçak tonda konuştu.
" Kendine eziyet etmeyi bırak. Kafandaki düşüncelerin ve obsesyonların seni esir etmesi hiç hoş bir durum değil. Duvarlar sana zarar veremez. Sana zarar verebilecek tek şey kafandaki takıntılar. Anladın mı? Ben yanındayım, güvendesin. Daha da hastalanmanı istemiyorum. "
" Anlamıyorsun! Anlamıyorsunuz. Kimse anlamıyor. "
Chuuya hiddetle elindeki yemek çubuklarını tepsiye vurduktan sonra koltukta geri çekilerek yeniden küçüldü. Kafasını ellerinin arasına alırken serzenişini Dazai yüzündeki hüzünlü ifade ile izledi.
" Bu kadar kolay mı sanıyorsun onlardan kurtulmak? Sanki ben istediğimde veya sen istediğinde her şey bitecek gibi. Beni anladığını sanmıştım ama zerre anlamamışsın. "
" Chuuya-- ben özür dilerim. Düşüncesizce konuştum. "
" Sus, Dazai. Duymak istemiyorum hiçbir şey. Yalnız kalmak istiyorum. "
Bunun üzerine Dazai hiçbir şey demeden salondan ayrıldı. Mutfak masasının yanındaki sandalyeye oturarak ellerini saçlarına geçirdikten sonra mırıldandı.
" Chuuya.. ben seninle ne yapacağım? "
Görevimi tamamen unutmuş gibi hissediyorum. Sanki amacım onu otele hapsetmek değil de onu sonsuza dek mutlu etmekmiş gibi hareket ediyorum. Chuuya-kun, seni o lanet otele götürmemek için elimden geleni yapacağım. Görevimin dışına çıksam da, işten atılacak olsam da bunu yapacağım. Mutlu olmalısın. Güzel gözlerinin mutlulukla ışıldadığını görmek istiyorum.
Dazai bir saat sonra salona gitmeye karar verdi. Mutfaktan çıktıktan sonra usulca koltuğa yaklaştı ve eğilerek koltukta uyuyakalan küçük bedene baktı. Uyuyabilmiş olmasına sevinirken içeri giderek en kalın battaniyelerden birini kucakladı. Ardından salonun ışığını kapatarak gece lambasını prize taktı. Getirdiği battaniyeyi dikkatlice Chuuya'nın üzerine serdikten sonra önünde eğilerek kapalı gözlerine yakından baktı.
Biraz daha yaklaştı yüzüne.
Azıcık daha.
Gözlerini kapattı.
Neredeyse nefesleri birbirine karışırken tam o noktada durdu.
Ben ne yapıyorum?
Hızlıca çömeldiği yerden kalktıktan sonra stresle başını ellerinin arasına aldı ve koltuğun boş kısmına oturdu. Kendi kendini sorguladığı esnada masadaki telefonuna gelen bildirim sesiyle onu eline aldı. Kunikida'dan bir mesaj vardı. Mesajı okuduktan sonra heyecanla telefonu kenara bıraktı.
" Demek kitabı kimin getirdiği bulundu. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lust [ soukoku ]
Fiksi PenggemarDazai, Chuuya'yı bulmalı, hayatına girmeli, ve onu kendi lanet yeteneğinden korumak için sonsuza dek yalnızlığa hapsetmeliydi. Ama bir şeyler bu defa ters gidecekti.