| 49. Bölüm |

1.4K 134 107
                                    


Önceki bölümü okumayı unutmayın, iyi okumalar🌸

"Stres miymiş sebebi?" Diye sordu Yelena gözyaşları içinde. Pietro sevgilisini kaslı kollarının arasına aldı ve sarı saçlarına bir öpücük kondurdu. Yelena sıkıca Pietro'ya sarıldı ve sessizce ağlamasına devam etti. Bu an öyle zor bir andı ki herkes darmaduman olmuştu. Annabel haberi aldıktan sonra saatlerce ağlamış ve ağlaya ağlaya uyuyakalmıştı. Öyle yorgun, öyle halsizdi ki bir ölü gibi uyuyordu saatlerdir. Arada uykusunda Steve'in adını sayıklıyor, arada bebeğini sayıklıyordu. Uykusunda bile ağlıyor, derin derin iç çekiyordu. Ve onun bu hali, odadaki herkesin içini parçalıyordu.

"Evet, öyleymiş." Dedi Pietro, o kadar kötü hissediyordu ki delirmek üzereydi. Bir de her şeyin üstüne Yelena'yı da üzgün görmek onu mahvediyordu. Tam olarak burada, şu anda üzüntüden de sinirden de çıldıracakmış gibi hissediyordu.

"Ne olmuş ki durduk yere?" Diye sordu Robert. O da Tony'e kızgındı ama onunla empati yapıyordu. Kızını geri kazanmaya çalışan bir babanın çaresiz çırpınışlarına hak veriyordu. Ama Annabel'i bu kadar üzmesi onun asla onaylamadığı bir şeydi.

"Anlık bir şey değil, ayların yorgunluğuymuş. Bir anda Bay Stark'ı karşısında görünce bardak taşmış." Dedi Pietro, Tony'e yandan ters bir bakış atıp. Ona çok kızgındı.

"Onu sadece bir saat yalnız bıraktım, kahretsin evden çıkmamalıydık. Onu yalnız bırakmamalıydık Robert." Dedikten sonra hıçkırarak ağlamaya başladı Bella. Abisine deli gibi öfkeli olsa da Annabel için daha çok üzgündü. Robert, Bella'yı kendine çekti ve saçlarını okşamaya başladı. "Bilemezdik Bella, kendini kahretme."

"Senin hatan değil." Dedi Tony kardeşine hitaben, duvarın dibine yere çökmüştü ve ağlıyordu. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu, sanki bir gün içinde on yaş yaşlanmıştı. Ruhu da bedeni de yorgundu. "Benim yüzümden, her şey benim yüzümden." Deyip sedyede yatan kızına baktı, tam da o an Steve'in adını sayıklıyordu Annabel. "Onu ne hale getirdiğime bir bak."

"Ya bebeğe bir şey olursa, ya Annabel'i kaybedersek. Ya ikisini birden kurtaramazlarsa. Ne yapacağız?" Dedi ağlamaktan helak olmuş Natasha, yeşil gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Canı öyle acıyordu ki bu anı yaşadığına gerçekten inanamıyordu. Böyle bir acı gerçek olamazdı. Ama gerçekti ve o bundan nefret ediyordu. Aklını yerinden oynatmasına çok az kalmıştı. Odayı Natasha'nın ağlayışları doldururken güçlükle konuştu. "Tony o belgeyi geri al, ölmesine müsade edemeyiz. Bir sözüne bakar hayatım, lütfen."

"Almayacağım. Kendi kararını verdi. Bebeğini yaşatmak istiyorsa, yaşatacak." Dedi Tony kararlılıkla.

"Tony o ölecek." Dedi Natasha inanamaz gibi, öyle çaresizdi ki bunu istemekten başka çıkar yolu bulamıyordu kendine. İnsan en çaresiz anlarında inanmak istiyordu karanlığın aslında aydınlık olduğuna. Bir yalana, bir dolana, bir hayale, bir kurmacaya, bir düzmeceye, bir düzenbazlığa, bir sahtekarlığa... Bilin ki insan en çaresiz anlarında inanmak istemiyordu gerçeklere.*¹

"Torunumuz yaşayacak. Tıpkı kızımızın istediği gibi." Dedi Tony, söylediği sözler hançer olup saplanıyordu göğsüne.

"Buna izin veremeyiz, anlamıyor musun? Kızımı ölüme terk edemem." Dedi Natasha ve Tony'nin önünde diz çöküp ellerini tuttu. "Lütfen Tony, yalvarırım senden ilk kez bir şey istiyorum. Lütfen aşkım."

Tony, Natasha'nın ellerini sıkıca kavradı ve gözlerine baktı. "O da kendi bebeğini ölüme terk edemiyor kızıl, onu anlaman gerek. Onu en iyi senin anlaman gerek."

"Lütfen." Dedi Natasha çatallaşmış sesiyle. "Onsuz nasıl yaşarız? Tony biz bu acıya nasıl dayanırız?"

"Bir şekilde." Dedi Tony, o anda sol gözünden acıdan bir damla yaş süzüldü.

𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin