- New York, Amerika -
Annabel heyecanla nefesini tuttu ve uçağın piste inmesini bekledi. Babası geliyordu. Üç ay sonra yeniden onu görecekti. Annesi sabah Rhodey'den bir telefon almış ve birlikte Tony'i kurtarmak için gitmişlerdi. Annabel, hayatı boyunca ilk kez bu kadar mutlu olduğunu hissetti. Babası iyiydi ve beş dakika sonra yanında olacaktı. İçi içine sığmıyordu, en sevdiği oyuncağı elde etmiş bir çocuk gibi neşeliydi. Gülümseyerek Bella'ya baktı.
"Babam geldiğinde ona ağladığını söyleyeceğim." Bella kaşlarını çattı ve onunla dalga geçen yeğenine baktı. Bir insan hiç mi değişmezdi?
"Küçük şantajcı." Dedi ve gözlerini devirdi Bella. "Yine ne istiyorsun?"
Annabel zaferle gülümsedi. Evet halasını deli etmeye bayılıyordu. "Vibranyum."
"Vibranyumu ne yapacaksın?" Dedi gözlerini kocaman açarak Bella.
"Benim için değil, babamın ihtiyacı olacak."
Bella ona anlamaz gözlerle baktı. "O zırhı gördün değil mi hala? Onu bir köşeye atacağını mı düşünüyorsun? Zırhı geliştirmek için elinden geleni yapacağına adım kadar eminim. Ve eğer bu şeyi yapacaksa güvende olmasını istiyorum, bunun için de dünyanın en dayanıklı metaline ihtiyacı var."
"Tatlım dünyada kalan son vibranyumu da babam aldı. Sana vibranyum bulamam."
"Ama Bella Hala, zırhın dayanıklı olması gerekiyor."
"Senin için aratacağım ama bulacağımızı sanmıyorum."
Kafasını salladı Annabel ve piste iniş yapan uçağa baktı. Gülüşü daha da büyüdü. Dakikalar geçmek bilmiyor, Annabel'e saatler gibi geliyordu. Bir an önce babasına kavuşmak istiyordu.
Uçağın merdivenlerinden inen anne ve babasını gördüğünde onlara doğru koşmaya başladı, Bella'nın arkasından ona durmasını söylemesine rağmen. Tony, Annabel'i gördüğünde Natasha'yı bırakıp merdivenlerden koşarak indi. Annabel koşmayı bırakıp kendine doğru gelen babasına gülümsedi.
Sanki beyni durmuştu ve vücudunu hareket ettiremiyor gibiydi. Tek hissettiği babasını tekrar gördüğü andan itibaren ürkek bir kuş gibi kanat çırpan kalbiydi. Yanaklarından yaşlar süzülmeye başladı. Tony sevgiyle kendini bekleyen kızına baktı. O da adım atamayacak kadar mutluydu ama bir an önce kızına kavuşmak istiyordu, vanilya kokusunu bolca içine çekmek istiyordu. Onu çok özlemişti. Annabel'in önünde durdu ve elini yanağına koyup okşadı.
"Baba." Dedi Annabel ve sıkıca sarıldı Tony'e. Gözlerini kapattı Tony ve burnunu kızının vanilya kokan ipeksi saçlarına daldırdı. İşte buradaydı, dünya üzerinde olmak istediği tek yerde. Karısının ve kızının yanında. "Seni çok özledim, Vanilya Çiçeğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬
FanfictionTony Stark ve Natasha Romanoff'un bu dünyaya bırakabilecekleri en büyük miras kızları Annabel'di. Bir Black Widow olarak yetişmiş, babasının mirası olan demir zırhı giydiğinde ise damarlarındaki tutku alevlenmişti.