İskoçyanın karanlık sokaklarında soğuk bir rüzgar estiğinde Steve Rogers istemese de kollarını sevdiği kadından çekti. Bunu yapmadan önce de aşık olduğu vanilya kokusunu bolca içine çekmiş, sevdiği kadının saçlarına da bir öpücük kondurmuştu. "Üşüyeceksiniz."İçi huzurla dolmuştu Annabel'in, Steve'in kullandığı o çoğul ifadesi kalp atışlarının seyrini değiştirmişti. Steve Rogers yaptığı her hareketle Annabel Stark'ı kendine tekrar tekrar aşık ediyordu. Başını usulca salladı Annabel, üşümüştü de zaten ama sevdiği adamın kollarındayken bu aklının ucundan dahi geçmemişti. "Hadi, jete gidelim."
Sonra da diğerlerine doğru baktı Annabel, bakmasıyla turkuazlarını onları izleyen topluluktan kaçırması bir oldu. Steve gülerken Annabel'i kendine çekti. Annabel, Steve'in göğsüne yüzünü gizlerken Pietro dalga geçmekle meşguldü. "Devam edin siz ya, biz iyiyiz."
Yelena Belova, Pietro Maximoff'un karnına vurmuş ve ona susması gerektiğini söylemişti. Natasha ise yeşillerinden mutlulukla süzülen birkaç damla yaşa mani olamamıştı.
Wanda ve Sam'in yardımıyla ayakta duran Vision da Steve'e teşekkür etti. "Hadi millet, kurtarmamız gereken bir evren var." Dedikten sonra Steve, Annabel'in elini tutup jete doğru yürümeye başladı. Arkalarından yürüyen topluluğun kendileri hakkında yaptığı yorumları, özellikle Pietro'nun, yaptıklarını görmezden geldiler. İçi sıcacıktı şimdi Annabel'in, uzun zaman sonra ilk kez böyle hissediyordu. Göğsünün ortasındaki o kocaman soğuk boşluk şimdi yerini sıcak hislere bırakmıştı.
Hep birlikte yürüyüp jete bindiklerinde Natasha kapıları kapatırken Wanda ve Vision'a kızmakla meşguldü. Annabel, kendini koltuklardan birine bıraktığında Steve'in mutlulukla parlayan mavi gözleri onun üzerinde dolanıyordu. Bir anda her şeye sahip olmuştu. Sevdiği kadını kucakladığı anda aslında bebeğini de kucaklamıştı. Yeryüzünde Steve Rogers'tan daha mutlu bir adam yoktu o anda.
"Seninle anlaşmıştık. Yakında ol, haberdar et, riske falan girme."
"Özür dilerim, yalnız kalmak istemiştik." Dedi Wanda.
"Ajan Romanoff." Dedi Annabel. "Avengers üssündeki işiniz beni gerçekten çok etkiledi."
Şirince gülümsedi Natasha. "Sadece onu getirmek istemiştim. Senin için."
"Görebiliyorum." Dedi ve Steve'e baktı Annabel.
"Yüzbaşı, nereye gidiyoruz?" Diye sordu jeti kullanan Sam.
Derin bir nefes aldı Steve, Annabel'in yanına doğru giderken konuştu. "Eve."
Annabel oturduğu koltukta biraz yana kaydı ve yer açtı. Steve yanına oturduğunda başını ona doğru döndürdü. Steve de kolunu Annabel'in omzuna sardı. "Bu biraz tuhaf oldu işte."
"Nedir o tuhaf olan?" Diye sordu merakla Annabel.
"Döndüğümde seni bulmayı beklerken ikinizi buldum. Seni yalnız bıraktım diye üzülürken aslında bir parçam hep seninleymiş."
"Asla yalnız değildim." Dedi Annabel. Gözlerini annesinde, teyzesinde ve Pietro'da gezdirdi. Burada olmasa da babası, Bella halası ve Robert da aklına geldi. "Onlar hep benimleydi."
"Seni çok özledim." Dedi Steve. "Çok."
Gözleri dolduğunda geri çekildi Annabel. Dudaklarını Steve'in dudaklarıyla buluşturdu ve ona küçük ve aşk dolu bir öpücük verdi. "Seni seviyorum." Dedi Annabel ve sonra karnındaki hareketlilikle Steve'in elini karnına yasladı. "Ve sanırım o da seni sevdiğini söylüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬
FanfictionTony Stark ve Natasha Romanoff'un bu dünyaya bırakabilecekleri en büyük miras kızları Annabel'di. Bir Black Widow olarak yetişmiş, babasının mirası olan demir zırhı giydiğinde ise damarlarındaki tutku alevlenmişti.