| 36. Bölüm |

2.4K 173 228
                                    

Annabel sweatshirtünün kollarını daha çok çekti ve ellerini sakladı. Hava soğuktu, üşümüştü. Ceket giymediğine şimdiden çokça pişman olmuştu. "Üşüdün mü?"

Steve'e döndü ve hafifçe başını salladı. "Nerede kaldı bunlar?"

"Hiçbir fikrim yok." Dedi ve saatine baktı Steve. "Böyle giderse uçağı kaçıracaklar."

"Bence ikimiz gidelim, şimdiden ayak bağı olmaya başladılar." Dedi Annabel. Steve, Annabel'i; Yelena da Vision, Pietro ve Wanda'yı alacaktı ve hava alanına geçecekti. Bu kadar basit bir şey için soğuk havada onları beklemek zorunda kalmışlardı.

Steve, Annabel'in yanına yaklaştı. "Gel." Dedi ve kollarını açtı.

"Gerek yok." Dedi Annabel ama üşümüştü.

"Sen bilirsin." Dediğinde Steve, Annabel buna çoktan pişman olmuştu. "Onları öldüreceğim." Diye mırıldandı.

Güldü Steve. "Gel hadi, arabada bekleyelim."

"Seni akıllı olduğunda daha çok-"

Keyifle sırıttı Steve ve Annabel'in yüzüne bir bakış attı. "Seviyorsun?"

"Katlanılabilir buluyorum, diyecektim." Dedi Annabel de aynı bakışı atarak. Steve gülerek başını iki yana salladı. "İnadın bir faydası yok. O sözcükleri söyleyeceksin. Eninde sonunda."

"O halde sana uyumanı tavsiye ederim." Dedi ve arabanın kapısını açtı Annabel. "Rüyanda görürsün belki." Deyip arabaya bindi.

"Göreceğiz." Dedi Steve ve arabaya bindi Annabel'in arkasından. Ardından da ısıtıcıları açmıştı. Annabel ellerini yumruk yaptı ve dudaklarına götürüp nefesini üfledi. Parmakları soğuktan uyuşmuştu.

"Neden ceket giymezsin ki?" Diye sordu Steve.

"Sweatshirt'üm çok güzel." Dedi Annabel. "Görünmesini istedim."

"Hasta olacaksın."

"Bu kadar geç kalacaklarını nereden bilebilirdim?" Dedi Annabel de kendini savunarak.

"Sweatshirt çok geçerli bir mazeret tabi." Dedi alayla Steve.

"Sen ne anlarsın ki, moda düşmanı?" Dedi Annabel gözlerini kısıp Steve'e bir bakış atarken. Arabanın içi yavaş yavaş ısınmıştı ve Annabel artık rahatlamıştı.

"Moda düşmanı mı?" Dedi Steve. "Bence gayet iyi bir tarzım var." Dedi üstündekileri göstererek. Altında siyah bir eşofman, siyah bir tişört ve şişme siyah bir mont ve kafasında da siyah bir şapka varken bile nefes kesici görünüyordu. Yunan tanrılarını andırıyordu. "Maalesef." Diye mırıldanmıştı.

"Kabul ediyorsun yani?" Dedi Steve gülerek.

"Doğruya doğru derim." Dedi. "Ama boy avantajın ve kasların, içinde yeşil barındıran mavi gözlerin, yumuşak altın sarısı saçların... Ah, sikeyim." Dedi ve ellerini yüzüne bastırdı Annabel. Bir an kendini kaptırmıştı.

Steve güldü. "Üstünde etkim olduğunu biliyordum ama bu kadar olduğunu tahmin etmemiştim."

"Unut şunu, bir anda yanlışlıkla oldu."

"Unutacağımı hiç sanmıyorum."

"Çok kötüsün."

"Sen de inatçısın." Dedi Steve. "Bırak şu inadı artık, ikimiz de seviyoruz birbirimizi. İnkar etme."

Kollarını göğsünde bağladı Annabel. Steve de koltukta ona döndü. "Hadi ama."

"Benim bir şeyi inkâr ettiğim falan yok." Dedi.

𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin