| 38. Bölüm |

2.5K 155 157
                                    


Annabel gözlerini sonsuzluğa açılan yeni güne araladığında yatakta olmayı beklediği gibi Steve'in kollarında değildi. Vücudunu bir huzursuzluk kaplamıştı. Yerinden yavaşça doğruldu. Dün gecenin bir rüya olmasından korkuyordu.

Hala Steve'in odasındaydı ve bu bir nebze de olsa içini rahatlatmıştı. Çarşafı göğsüne dayayarak kalktı ve iç çamaşırlarını giydikten sonra kendine Steve'in tişörtlerinden birini alıp onu da giydi. Banyoya girdi ve elini yüzünü yıkadı. Yüzünde engelleyemediği kocaman bir gülümseme vardı. Boynundaki morlukları gördüğünde gülüşü tatlı bir tebessüme bıraktı yerini. Steve'e onu sevdiğini sonunda söyleyebilmişti ve bu oldukça heyecan vericiydi onun için.

İçi içine sığmıyordu. Kalp atışları hızlanmıştı ve kendini oldukça iyi hissediyordu. Sanki hayatında hiç böyle hissetmemişti. Hayatında eksik olan tek şey Steve'di ve o da tamam olmuştu. Artık hiçbir şey Annabel Stark'ı üzemezdi.

Açılmamış diş fırçalarından birini kullanarak dişlerini fırçaladı ve sonra da saçlarına bir çekidüzen verdi, sanki Steve onu ilk kez görecekmiş gibi heyecanlıydı.

Odadan çıktığında Steve'i bulamamıştı. Gök gürlediğinde irkildi ve hızlı adımlarla alt kata indi. Hava yağmur havasıydı. Steve'i mutfakta kahvaltı hazırlarken bulmuştu. Tatlı bir heyecan ve telaş içindeydi. Onun geldiğini bile fark etmemişti. Annabel usulca kapıya gitti ve omzunu dayadı. Steve'i izlemeye koyuldu.

Açıkçası manzarasından oldukça memnundu. Üzerinde sadece gri bir eşofmanla duran Steve Rogers, en güzel manzaralara taş çıkartacak cinsten bir görüntü sergiliyordu. Usulca dudakları kıvrıldı. "Günaydın." Dedi neşeli ruh halinin yansıdığı enerjik sesiyle.

Steve elindeki kızarmış ekmekleri masaya bıraktı ve gülümsedi. Ne yapacağını bilemedi ve dağınık sarı saçlarını daha da dağıttı. Dudaklarında sevimli bir gülümseme peydah oldu. "Günaydın." Dedi en az Annabel'inki kadar heyecanlı sesiyle.

Annabel'in gözü kahvaltı masasına kaydı. "İyi iş." Dedi, günaydın demekten öteye geçebilmek için. "Çok acıkmıştım."

"Gel hadi." Dedi heyecanla Steve. Annabel onun bu tatlı telaşına gülümsedi ve onun için tuttuğu sandalyeye oturdu. Steve de sandalyenin kenarında duran tişörtünü giydi ve hemen Annabel'in yanındaki yerini aldı.

Kahvaltıya başlamadan önce Annabel, Steve'e döndü. Steve de hayran bakışlarıyla onu izliyordu. "Bana öyle bakmayı kes." Dedi gülerek.

"Nasıl bakmayı?" Diye yanıtladı Steve de Annabel'i gülümseyerek.

"Böyle işte." Dedi Annabel. "Sanki dünya üzerindeki en hayranlık verici şeymişim gibi."

"Öylesin zaten." Dedi Steve ve Annabel'in saçlarına uzattı elini. Önüne düşen bir tutam saçını okşadı ve kulağının arkasına sıkıştırdı. "Benim dünyam sensin."

Annabel de Steve'in yanağını okşadı ve uzanıp dudaklarını çenesine bastırdı. Gülümseyip geri çekildi, Steve de gülümsedi. "Hala bir rüyada olduğumu düşünüyorum." Diye itiraf etti.

"Gerçek olamayacak kadar güzel bir kadınla birliktesin, öyle düşünmen çok normal." Dedi Annabel ve Steve'in kendine uzattığı portakal suyundan bir yudum alıp masaya koydu.

"Bu itiraz edip seni gıcık edebileceğim bir konu değil, bu fikre sonuna kadar katılıyorum." Dedi ve başını Annabel'e yaklaştırdı Steve. "Söyle bakalım gerçek olamayacak kadar güzel kadın, biz artık birlikte miyiz?"

Annabel de Steve'e baktı. Başını usulca ona yaklaştırdı ve kısık sesle konuştu. Yüzünde eğlenir bir ifade vardı. "Sence?"

"Oldukça." Diye yanıtladı Steve de. "Bugün çok sevgilim gibi gözüküyorsun."

𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin