| 22. Bölüm |

3.1K 219 79
                                    

∞

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Bence sahilde olmalı düğün, uçuş uçuş sade bir gelinlik tercih etmelisin ve her şey abartısız olmalı Bella Hala." Dedi Annabel bıkkın bir ses tonuyla. Nasıl olsa onu dinlemeyecek ve olabilecek en gösterişli şekilde olacaktı düğün. O zaman niye fikrini soruyorlardı ki? Ya da niye onu saatlerdir burada tutuyorlardı?

Natasha, Bella ve Laura tarafından akşam yemeğinden sonra esir alınmıştı ve saatlerdir onların elinde işkence çekiyordu Annabel. Onu bir türlü göndermiyorlar, Annabel'e göre ekstra sıkıcı olan muhabbetlerini dinlemek zorunda bırakıyorlardı.

Annabel tekrar elindeki kahve kupasına döndü ve onunla oynamaya başladı. Aklından bir yandan buradan nasıl kurtulacağını hesap etmeye çalışıyordu. Esir alındığı andan beri kaçmayı on kez denemiş ve on kez de bu girişimi başarısız olmuştu. Ajan bir anneye sahip olmak her durumda iyi olmuyordu.

Pole'ü bahane edip kaçmayı denemişti, ya da yarasını, uykusunun geldiğini ve daha pek çok şeyi denemişti ama hiçbiri sonuç vermemişti. Sonunda pes etti ve onların muhabbetlerini dinleyip arada da ortak oldu. Belki böylelikle onu azat ederlerdi.

Annabel onu kurtaracak bir babayı da bulamamıştı. Çünkü Natasha ve Bella bir olduğunda Tony Stark'ı bile alt ediyorlardı. Yine öyle olmuş, Tony kızını yanına almak istemişti ama Natasha ve Bella ona kızınca yenilgiyle gitmişti.

"Ben düğüne katılamayacağım. Üstelik bebek o sıralarda doğmuş olur. Zaten gizlilik dolayısıyla da ben ve çocuklar dışarı pek çıkmıyoruz." Dedi Laura.

"Seni de orada görmek isterdim tatlım, keşke gelebilseydin." Dedi Bella. Laura'yı gerçekten sevmişti. O da onu öyle.

"Belki gelebilirsin Laura. Clint ve ben bir yolunu buluruz." Dedi Natasha.

"Gelmeyi isterdim Nat, ama düğünde doğurmak istemiyorum." Onlar gülerken Annabel gözlerini devirdi ve kafasını koltuğa dayayıp tavanı izlemeye başladı.

Gözü duvardaki saate kaydığında gece yarısı olmak üzere olduğunu gördü. Steve onu bekliyor olmalıydı. Ortalıklarda görünmüyordu. Dudaklarını bir gülümseme kaplarken annesinin onu izlediğinden habersizdi.

Kaşları çatıldı Natasha'nın. Bu duvarlara bakıp sırıtmaları tanıyordu. Tek kaşını kaldırarak kızına seslendi. "Neye gülüyorsun sen?"

"Ben mi?" Dedi Annabel, Natasha başını salladı. Omuzlarını silkti Annabel. "Hiç."

"Bu arada haberi aldım Ann. Düğüne Henry ile birlikte katılacakmışsınız." Dedi Bella gülümseyerek. Henry ve Robert yakın arkadaş olduğundan Bella da tanırdı Henry'i ve çok da severdi. Annabel'in ona bir şans vermesi gerektiğine de onu Bella ikna etmişti.

"Evet, sordu ve ben de kabul ettim." Dedi Annabel. Bu dünyanın en normal şeyiydi ama Bella bir mucizeye tanıklık etmiş gibi seviniyor ve anlatıyordu.

𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin