Saatlerdir soğuk odada tek başına, karanlıkta, yerde duvarın dibine çökmüş oturuyordu Annabel. Uzun süredir uykusuzdu ama burada uyuyamazdı. Wanda ve Ultron varken güvende değildi her ne kadar Pietro aksini söylese de.
Saatler geçmek bilmiyordu, her an annesinin ve babasının onu almak için geleceğini düşünüyordu ve bu dayanmasını sağlayan tek şeydi. Wanda'nın kendi üzerinde uyguladığı büyüler ve aldığı darbeler onu iyice yormuştu ve her ne kadar gururundan belli etmese de canı acıyordu. Aldığı darbeler sert darbelerdi.
Uykusu yüzünden iyice ağırlaşırken Annabel zar zor göz kapaklarını açık tutuyordu. Dayanmalıydı. Onu kurtaracaklarını biliyordu. Tek yapması gereken biraz sabretmekti. Sonra buradan sonsuza kadar kurtulacaktı.
Kapının kilidinden gelen sesle Annabel oraya çevirdi bakışlarını. Pietro'yu bekliyordu, onun geldiğini düşünüyordu ama hayır. Bu gelen Pietro değildi.
"Pietro'nun halletmesi gereken işler var. O gelemeyecek, benimle idare etmek zorundasın artık." Dedi ve alayla sırıttı Wanda. Annabel'in kaşları çatılmıştı ve öfkesi tekrar gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.
"Senin ne işin var burada?"
"Kalbimi kırıyorsun ama. " Dedi ve Annabel'in önünde durdu Wanda. Annabel oturduğu için üstten bir bakış attı. "Kız kıza biraz eğleniriz diye düşündüm."
Ayağa kalktı ve Wanda'nın önünde durdu Annabel. Wanda'nın nefret dolu bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. "Gece gece beni rüyanda mı gördün?"
"Kabus diyelim." Dedi Wanda. "Malum babanın da hayatları kabusa çevirmek gibi bir huyu olduğundan bu senin için fazla tuhaf bir tabir olmaz."
Güldü Annabel. "Komik kızsın aslında."
"Öyleyim."
"Ama sanırım biraz zekanda problem var." Dedi ve Wanda'nın şakağına dokundu işaret parmağıyla. "Arada burayı kullanmayı dene. Emin ol zor değil."
"Ne diyorsun sen?"
Gülümsedi Annabel. "Diyorum ki benden uzak dur. Güçlerini kullansan bile benimle boy ölçüşemiyorsun saatler önce gördüğümüz gibi. İkimizi de boşu boşuna yorma."
"Seni duvardan duvara çarptığımı unutuyorsun."
"Sen de, seni beraberimde götürdüğümü unutuyorsun. Ayrıca benim hatırladığım tek şey, savunmasız bir kıza karşı kullandığın tuhaf güçlerin." Dedi Annabel. "Güçlerin olmadan bir hiç olduğunu sen de, ben de çok iyi biliyoruz."
"Hiç de bile." Dedi Wanda. "Seni güçlerim olamadan da alt edebilirim."
Alayla sırıttı Annabel. "Denemek ister misin?"
"Buraya bunun için gelmedim." Dedi Wanda. "Ama sanırım öncesinde biraz eğlenebilirim. Nasıl olsa sabaha kadar vaktimiz var."
"Sen öyle san." Diye mırıldandı Annabel. O Wanda'yı oyalarken annesi ve babası çoktan burada olmuş olurdu.
"Ne dedin?"
"Hiç." Dedi ve odanın ortasına ilerledi. Wanda da onun gibi odanın ortasına geldi. Aralarındaki mesafeyi biraz açtılar.
"Güç kullanmayacağım. Adil bir yarış olsun." Dedi Wanda.
"Güçlerini kullanmazsan senin için adil bir yarış olmaz." Diye yanıtladı Annabel.
Gözlerini devirdi Wanda ve gardını aldı. Annabel, Wanda'nın beceriksizce yaptığı yumruklarına güldü ve o da annesinden öğrendiği gibi kendini savunmaya aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬
FanfictionTony Stark ve Natasha Romanoff'un bu dünyaya bırakabilecekleri en büyük miras kızları Annabel'di. Bir Black Widow olarak yetişmiş, babasının mirası olan demir zırhı giydiğinde ise damarlarındaki tutku alevlenmişti.