"Wanda, dikkatini ver. Tüm gücünle odaklanmanı istiyorum. Anlaşıldı mı?" Dedi Steve uzaktan Annabel ve Wanda'yı izlerken.
"Anlaşıldı Kaptan." Dediğinde Wanda, önüne döndü Annabel ve zırhını giydi.
"Annabel. Dikkatli ol." Dedi ve sonra da kendini topladı Steve. "Hazır mısın?"
"Hazırım." Dedi Annabel. Hazır olmayacak ne vardı canım? Alt tarafı arkasında duran cadının tüm gücünü zırhının sırt kısmında toplayacak ve kendi gücüyle birleştirip zırhın ateşleyicileriyle karşılarına konan hedefi vuracaktı. Teoride basitti her şey ama yüzüncü tekrarı alıyorlardı.
Wanda tüm gücünü kullanmıyor, kullansa da zırhın sırt kısmında olan doğru yere hedef alamıyordu. Biraz odaklanma sorunu yaşıyordu.
Wanda'nın başlaması için komut verdiğinde Steve, Annabel gelecek olan enerjiyi bekledi. Bu kez hepsinden kuvvetli gelirken, bu kimsenin hesap edemediği ve beklemediği bir şeydi, Annabel'i yerinden uçurmuştu.
Pietro ve Steve, Annabel'e doğru koşarken Annabel yere çakılmadan önce dengesini sağlamış ve yere yumuşak bir iniş yapmıştı. Sonra da zırhını kaybolmasını bekledi. Kısık bir şekilde inledi ve kendini çimlerin üstüne yere bıraktı. Sırtı fena halde incinmişti.
Steve hemen Annabel'in yanına çöktü. Endişeli sesiyle konuştu. "İyi misin?"
"Bu hareketten vazgeçsek? Yoksa bu cadı beni öldürecek." Dedi nefes nefese.
"Bir takım olarak hareket etmenizi istiyorum ama sanırım haklısın. En azından Wanda güçlerini kontrol altına alıncaya kadar vazgeçelim." Dedi Steve. Duraksadı. "Canın acıdı mı?"
"Acımadı derdim ama sanırım birkaç kaburga kemiğim kırıldı." Dedi Annabel gülerek. Güldü Steve, Annabel'in başına bir öpücük kondurup ayağa kalktı.
O sırada Wanda gelmişti. "Özür dilerim." Deyip Annabel'e baktı. "İsteyerek olmadı, gerçekten." Dedi ve sonra da gözlerini Steve'e çevirdi.
"Sorun değil." Dedi Annabel. "İyiyim." Dedi ve sonra da içinden sanırım diye geçirdi. Sırtı fena derecede acıyordu.
"Sorun değil mi? Kızı az kalsın uzaya fırlatıyordun. Güçlerinin limitini denemiyoruz, hepsini kullanman gerekmiyordu. Odaklan biraz Wanda." Dedi Pietro.
"Ama tüm gücünü kullan dedi." Dedi ve Steve'e döndü Wanda.
"Tüm gücünle odaklan dedim Wanda." Derin bir nefes aldı Steve. "Pekala, biraz ara verelim. Biraz dinlenin. Senin için Bruce'la konuşacağım Wanda, ondan biraz ders alman gerektiğini düşünüyorum. Odak konusunda sana yardımcı olabilir."
Başını salladı mahcup bir şekilde Wanda. Sonra tekrar Annabel'e döndü. "Tekrar özür dilerim."
Gülümsedi Annabel. "Bir dahaki sefere ben seni havaya uçururum, ödeşiriz." Deyip göz kırptı. Bu söylediği Wanda'yı da gülümsetmişti.
"Bir saat ara." Dedi Steve ve Annabel'e döndü. "Gel bakalım."
"Nereye?"
"Sırtını Bruce'a gösterelim."
Steve'in kendine uzattığı eli tuttu ve kendini kaldırmasına izin verdi Annabel. Sonra da Steve'le birlikte üse doğru yürümeye başladı. Yürürlerken ikisi de sessizdi. Asansöre ulaştıklarında içine bindiler.
İkisinin de anıları depreşmişti. Annabel derin bir nefes aldı, Steve de öyle. Sessizlik gitgide büyürken Steve bunu bozdu. "Hala ikizlerle mi kalıyorsun?"
Başını salladı Annabel. "İki haftadır."
İki haftadır eve dönmeye, annesiyle yüzleşmeye kendini hazır hissedememişti bir türlü. Korkuyordu işleri daha da kötü hale getirmekten. Zaten annesini kıracağı kadar kırmıştı. Kendi de üzgündü ama bu umrunda değildi bile. Tek düşündüğü annesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬
FanfictionTony Stark ve Natasha Romanoff'un bu dünyaya bırakabilecekleri en büyük miras kızları Annabel'di. Bir Black Widow olarak yetişmiş, babasının mirası olan demir zırhı giydiğinde ise damarlarındaki tutku alevlenmişti.