Karşısındaki boş duvarı izlerken turkuazlarından süzülen yaşların farkında değildi Annabel. Daha parmağına büyük bir hevesle taktığı yüzüğün mutluluğunu doyasıya yaşayamamışken içi büyük bir suçluluk duygusuyla kavruluyordu. Titrek bir nefes aldı ve gözyaşlarını temizledi.
Avengers üssüne gelmişlerdi. Herkes kendi haline düşmüştü. Wanda kendini suçluyor, Vision da onu teselli ediyordu. Natasha ve Steve gerekli yerlere telefon açıyorlardı. Pietro mümkün olabildiğince Annabel'den uzak durmaya çalışsa da bunu pek başaramıyordu. Annabel'in bulunduğu camdan odaya girip girmemek konusunda kararsızdı ve sürekli koridorda bir o yana, bir bu yana yürüyüp duruyordu.
Bir yıl boyunca Pietro çok zorlansa da Annabel'i görmediği süre boyunca hislerini hafifletmeyi başarmıştı, bunda Yelena yardımcı olmuştu ona. Pietro'nun yeğenine karşı hislerini en başından beri bildiğinden Pietro'nun ona yaptığı itirafı çok dert etmemişti, çünkü o da geri dönülemez bir şekilde aşıktı Pietro'ya. Pietro seviyordu Yelena'yı ama içinde kocaman bir yer kaplıyordu Annabel, onun bir parçası olmuştu. İkisi bununla yaşamaya alışmıştı.
Öte yandan Pietro'nun kendiyle verdiği savaş şimdi Annabel'in yanında bir arkadaş olarak kalamayacak olmasından kaynaklıydı. Onu gördüğü anda bir yıl boyunca yerine koyduğu her şey yeniden altüst olmuştu. Onun bir dosta ihtiyacı olduğunu biliyordu ama konu Annabel'ken kendine güvenemiyordu, üstelik Yelena'yı düşünüyordu. Derin bir nefes aldı ve geri döndü, büyük adımlarla ilerlemeye başladı. Arkasını döndüğü gibi Steve'le karşılaşmıştı. Sıkıntılı ifadesi onu hemen ele verdi.
Bir baş selamı verdi Pietro, Steve ise bunu fark edemeyecek kadar dalgındı. Onu son anda fark ettiğinde bir baş selamı verdi. "Pietro." Dedi Steve. "Burada ne yapıyorsun?"
"Ben..." demişti ki sustu Pietro, Steve'in bakışları da odaya kaydı, derin bir nefes aldı. "Neden yanına gitmedin?" Diye sordu.
"İhtiyacı olduğu kişi ben değilim."
Pietro'nun omzuna dokunup yoluna devam etti Steve ve Annabel'in olduğu cam odaya girdi. Pietro onlara bakıp derin bir iç çekti ve hızla ortadan kayboldu.
Steve ise Annabel'in yanına ulaştığında kendi derdini unutmuştu. Sevdiği kadının gözlerinden süzülen yaşlar kalbine saplanmıştı. Annabel ise Steve'in geldiğini fark ettiğinde onun olduğu yöne baktı. Umutla konuştu. "Durumlar nasıl?"
Steve, Annabel'in yanına büyük kırmızı koltuğa oturdu ve ona döndü. "Senin üzülmenden başka ilgimi çeken durum yok."
"Benim yüzümden oldu." Diye mırıldandı Annabel, sol gözünden bir damla daha yaş akmıştı. Bir elini saçlarından geçirdi ve bakışlarını tekrar karşısındaki beyaz duvara sabitledi. "Ben bir Avenger olmayı hak etmiyorum."
Steve, Annabel'in çenesini nazikçe kavradı ve kendine çevirdi. "Beni dinle, hiçbir şey senin suçun değildi. Böyle olmasını istemedin. Hiçbir şeyi sen yapmadın." Deyip gülümsedi. "Ve bir Avenger olmayı, o güzel kalbinle herkesten daha çok hak ediyorsun."
Annabel'in gözlerinden birkaç damla daha yaş süzüldüğünde Steve elini çenesinden yanağına çıkardı ve nazikçe sildi gözyaşlarını. "Doğru zamanda doğru yerde değildik sadece ve bu olanlar senin ya da Wanda'nın suçu değil. Eğer birini suçlamak istiyorsan daha romantik bir adam olmadığım için beni suçla. Görevin ortasında evlenme teklifi etmek pek de iyi fikir sayılmazdı."
Annabel güldü gözlerinden akan yaşlara rağmen. Steve de bu gülüşle memnun olmuştu. Dudaklarını Annabel'in burnuna bastırdı ve küçük bir buse kondurdu. "Sen gülünce benim dünyamda çiçekler açıyor." Dedi ve devam etti. "Ama gözyaşlarını görünce o açan çiçekler fırtınada kaybolup gidiyor. Bana bunu yapma, hep gül."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬
FanfictionTony Stark ve Natasha Romanoff'un bu dünyaya bırakabilecekleri en büyük miras kızları Annabel'di. Bir Black Widow olarak yetişmiş, babasının mirası olan demir zırhı giydiğinde ise damarlarındaki tutku alevlenmişti.