1 ay sonraOrtamın gergin havası masada oturan herkesin başını döndürüyordu. Sanki bu Stark malikanesinin mutfağında gerçekleşen normal bir akşam yemeği değil de binlerce seyirciye ev sahipliği yapan ve birazdan kanlı bir dövüşü barındıracak olan arenaydı.
Annabel'in dudaklarından dökülen iki kelime ortamı bu hale getirmeye bolca yetmişti. 'Ben hamileyim.'
Tony boğazına takılan yemeğiyle boğulmaktan son anda kurtulmuş ve gömleğinin üstteki iki düğmesini yavaşça açmıştı. Gündeme bomba gibi düşen iki kelimenin ardından Tony Stark'ın verdiği tek tepki öylece kızına bakmak olmuştu.
Natasha ise elindeki çatal bıçağıyla öylece kalakalmıştı. Yine iç savaştan sonra bir rutin haline getirdikleri ölüm sessizliğine bürünmüş yemeklerinden birini yerlerken Annabel bir anda saklamaktan yorulduğu gerçeği dillendirivermişti. Çok yakında istese de saklayamayacaktı artık bu gerçeği, dümdüz olan karnı küçük bir bombe şeklini almıştı bile.
Bol kıyafetler giyerek bebeğini herkesten ve özellikle babasından gizlese de buna daha fazla devam edemezdi. Babasının en azından bu gerçeği ondan duymuş olmasını istiyordu.
"Bir şey söylemeyecek misin?" Diye konuştu sesini bulabildiği anda. Hem sakladığı gerçek, hem de babasıyla arasında olan gerginlik onu kötü hissettiriyordu.
Gözlerini kırpıştırdı Tony. Soyutlandığı dünyaya yeni dönmüş gibiydi. Ortamdaki derin sessizlik sinirini bozmaya başlamıştı, aslına bakarsanız gördüğü ve duyduğu her şey sinirini bozuyordu. Mutfak duvarları neden beyaz, Pole neden konuşamıyor ve kulaklar neden koku alamıyor diye aklına gelebilecek her saçma şeye kızabilecek potansiyele sahipti o anda. Kalbinin de, nefes alış verişlerinin de hızlandığını hissediyordu tıpkı geçen her saniye sinir kat sayısının da arşa yükseldiğini bildiği ve hissettiği gibi.
Hiçbir şey söylemedi, tek kelime bile etmedi. Sadece masanın üstünde duran suyundan bir yudum aldı. Kocaman sessizlik git gide büyürken ortamın havasını yumuşatmak adına Natasha tatlı sesiyle söze girdi. "Tony, sence de bu güzel habere fazla tepkisiz kalmadın mı?"
Elindeki bardağı masaya sertçe koyduktan sonra ateş saçan gözlerini Natasha'nın gözlerine öyle bir çevirdi ki Tony, Natasha'nın yüzündeki gülüş soldu. "Hangi güzel haber?"
Annabel'in elleri istemsizce karnını buldu. Dünyasının en güzel şeyi karnındaydı. İçine huzur getiren küçük bir melek, dünyasına kaos getirmişti.
"Anne oluyorum baba." Dedi Annabel, babasının sözlerine öyle çok kırılmıştı ki sesi titriyordu. "Bir bebeğim olacak."
Tony, Annabel'in sözlerini duymazdan geldi. Natasha'ya bakıyor ve onunla konuşuyordu. "O şeyin varlığından sen de haberdar mıydın?" Dedi sert sesiyle. "Bunu benden sakladın mı?"
"Tony-"
"Sana bir soru soruyorum!"
"Bağırma ona!"
Bakışlarını Natasha'dan aldı ve Annabel'e çevirdi Tony. "Sen karışma!" Diye gürledi bir anda. Öyle bir bağırmıştı ki kızına, bir an sesinin tonu karşısında kendi bile duraksamıştı. Ama çok sinirliydi ve bu konu üzerinde hiç durmadı.
"Sakin ol Tony." Dedi Natasha. Bu bir rica değil, uyarıydı.
"İşime karışma."
"Kızıma bağıramazsın sen."
Natasha'yı duymazdan geldi Tony. "Hiç utanmıyorsun değil mi?" Dedi alaycı sesiyle Annabel'e. "Bir de karşıma geçmiş bu güzel bir haber gibi 'ben hamileyim' diyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬
FanfictionTony Stark ve Natasha Romanoff'un bu dünyaya bırakabilecekleri en büyük miras kızları Annabel'di. Bir Black Widow olarak yetişmiş, babasının mirası olan demir zırhı giydiğinde ise damarlarındaki tutku alevlenmişti.