"Gel bakalım buraya küçük intikamcı." Deyip uyuduğu arabanın arka koltuğundan kızını kucağına aldı Tony.
"Yürüyebilirim." Demişti Annabel ama Tony bunu umursamadan Avengers üssüne doğru ilerledi. Hala hep bir arada olması gereken durumlar olduğuna karar vermişlerdi. O yüzden tüm İntikamcılar önce Avengers üssüne gelecekti. "Ayrıca küçük de değilim, yirmi bir yaşındayım. Kendi yaşlandığını kabul etmemek için büyüdüğümü kabullenmiyorsun baba." Demiş ve kısa süreliğine bölünen uykusuna geri dönmüştü Annabel.
"Ben yaşlı değilim." Demişti Tony, Natasha'nın kızının uykusunda söylediği sözlere kahkaha atmasına karşılık. "Ayrıca bir insan nasıl uykusunda bu kadar uzun bir cümle kurabilir?"
"Ben ikinize şaşırmayı on yıl önce bıraktım." Dedi Natasha. "Sana da tavsiye ederim."
"Tavsiyeni dikkate alırım." Dedi Tony, sonra da hep birlikte Avengers üssüne girdiler. Diğerleri daha önce jetle buraya iniş yapmışlardı, Stark ailesi ise önce Jarvis ailesini ziyaret etmişlerdi. Çünkü Bella ve Robert oradaydı.
Büyük salona ilerlediklerinde Tony ekip arkadaşlarına biraz sonra geleceğini söyledi ve kucağındaki kızını üst kata odasına çıkarmaya başladı. Her yer dağılmıştı fakat Tony, önceden bir ekip göndermiş, salonu ve yatak odalarını toplatmıştı. Diğerlerine vakit yetmemişti.
Natasha salona arkadaşlarının yanına geçerken Tony kızıyla birlikte asansöre ilerlemişti. Üst kata çıkıp Annabel'i kendininkinin yanındaki odasına bıraktı.
Yatağın ucuna oturup kızının güzel yüzünü izledi bir süre. Elinin tersiyle yumuşacık yanaklarını okşadığında dudaklarını belli belirsiz bir gülümseme kapladı. Onlara yardım etmek için günlerdir canla başla çalışmış ve beş dakika bile olsun uyumamıştı. Gülümsedi ve eğilerek burnunu kızının saçlarına daldırdı, masum vanilya kokusunu bolca ciğerlerine çekti.
Tony iliklerine kadar huzuru hissetti. Üzerindeki yorgunluk omuzlarından kalkarken tüy gibi hafiflemişti sanki. Geri çekilip kızının alnına bir öpücük kondurdu ve onu izlemeye başladı. Ne kadar zaman onu öylece izlediğini bilmiyordu Tony. Zihninde kızının çocukluk anıları dolmuştu. Gülümseyerek onları düşündü.
Tony Stark'tı o. Kimse onun birilerine kendinden daha fazla değer verebileceğine ihtimal dahi vermiyordu ama bu adam karısına ve kızına kendinden bile fazla değer veriyordu. Herkesin bencillikle suçladığı dahi bir milyarderdi fakat gerçek şu ki o hiçbir zaman bencil olmamış, hiçbir zaman kendi için savaşmamıştı. O hep minik kızı için savaşmış ve hayatını onu güvende tutmaya adamıştı.
Gözlerini kendi gözünde hala küçük olan kızından güçlükle ayırdı. Bu haline kendi kendine güldü adam. O ilk doğduğu günlerde de böyle olurdu. Annabel'den gözlerini alamaz, saatlerce minik kızını izlerdi genç baba. Gerçi hiçbir şey değişmemişti, hala aynıydı Tony. Kızını uyandırmamaya özen göstererek yavaşça yataktan kalktı.
Kapıya ilerledi ve çıkmadan önce Annabel'e son bir bakış attı. Dudaklarını kaplayan minik gülümsemesiyle birlikte kapıyı kapattı ve çıktı odadan. Arkadaşlarının yanına döndü ve toplantıya katıldı.
Saatler su gibi akıp geçerken Avengers ekibi toplantılarını bitirmiş ve odalarına dağılmışlardı. Annabel ise uykusunu almıştı ve herkes uyurken uyanmıştı. Zaten karnındaki yarasının olduğu günlerden kalma bir alışkanlık olmuştu geceleri uyanık kalmak. Steve alıştırmıştı ona bunu.
Yatağından doğruldu Annabel, banyoya ilerledi. Duş alması gerekiyordu, yorgunluğu hala geçmemişti.
Banyoya ilerleyip işini halletti ve sonra da üzerini giyinip odasından çıktı. Bir yandan da saatini koluna takmakla uğraşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐄𝐆𝐀𝐂𝐘 • 𝐒𝐭𝐞𝐯𝐞 𝐑𝐨𝐠𝐞𝐫𝐬
FanfictionTony Stark ve Natasha Romanoff'un bu dünyaya bırakabilecekleri en büyük miras kızları Annabel'di. Bir Black Widow olarak yetişmiş, babasının mirası olan demir zırhı giydiğinde ise damarlarındaki tutku alevlenmişti.