Başlangıç:23.01.21
Ölüme sadece bir nefes uzağız.
Yaşamak ve ölmek arasında çok ince bir çizgi vardır. En çok yaşadığımızı hissettiğimiz an, ölüme en çok yaklaştığımız andı. Asıl ışığımızın parladığı an, bütün ışıklarımızın söndüğü andı.
Her daim o ince çizgilerde yürümüştüm. Sevmek ya da nefret etmek, Gülmek yada ağlamak... Her zaman arafta kalmıştım fakat ilk defa kaldığım bu Araf, beni tamamen değiştiriyordu. Eğlenceli, insanlarla uğraşan ya da dışarıdan salak birisi gibi görünsem de aslında fazla kırılgan ve güçsüz olduğumun farkındaydım. Küçüklüğümden beri hiç duygusal acı çekmemiş birisi olarak nasıl güçlü kalabilirdim ki zaten?
"Bırak beni Felix!" Yüzüme inen yumrukla bedenim yere düşerken Elimdeki paket de soğuk zemine düşmüş ve içindekiler etrafa saçılmıştı. Bakışlarımı onlardan çekemezken yavaşça yumruk oldu ellerim. Tutunabileceğim o kadar dal varken gidip en çürük dala tutunmam mıydı ondan kaçmaya çalışmam?
"O siktiğim uyuşturucusunu nereden buldun yine!" Adeta kükreyen sesi odada yankılanırken ağzıma yayılan metalik tatla yutkundum. Sesindeki öfkeden çok duyduğum hayal kırıklığı sanki hiç yanmıyormuş gibi canımı yakmıştı. Sessiz kalıp öylece dağılmış haplara bakarken bu sefer daha sakin sesi doldurdu odayı.
"Hyunjin Neden bunu yapıyorsun?" Sanki az önce bana vuran o değilmiş gibi yanıma çöküp elini yüzüme koyan Felix'le gözlerim daha da doldu. Değişmiştim ve bu değişimimim o kadar iğrenç birisine dönüştürmüştü ki beni, Felix bana her dokunduğunda kendimden iğreniyordum. Kendimi ona layık göremiyor, bu güçsüz bedenim onun güçlü bedenine hakaretmiş gibi geliyordu.
"Seni tedavi ettirmeye çalıştıkça neden daha çok içiyorsun onları?" Çenemi tutup yavaşça kendine çevirdiğinde kızarmış gözlerim onu buldu. Ne kadar da güçsüzdüm ben böyle. O yaşadığı bütün acılara rağmen dimdik dururken bir de benimle uğraşıyordu ve biraz olsun boynu bükülmemişti. Oysaki ben Kaybettiğim kişilerin boşluğunda boğuluyordum.
"Dayanamıyorum Felix." Pes etmişliğin getirdiği yorgunlukla kısık çıkan sesim titrerken Gözlerimde gezinen gözlerinden ayıramadım bakışlarımı. Acı çekiyordum ve acımı dindirebilecek bir güç arıyordum gözlerinde. O benim yanımda olmak için çabalarken ona ihanet edip en kötü yolu seçmiştim fakat dayanamıyordum. Bu acılar bana fazla geliyordu. O boşluklar bana ağır geliyordu.
"Ben..." Boğazımda geçmeyen o düğüm yüzünden susarken seslice yutkundum ve yaşlarımın akmasına izin verdim.
"Ben onları istiyorum." Geçen bu üç yıl, giden o üç kişinin acılarıyla hayat bulmuş, onlar yerine aldığım her nefes hayatıma yeni yaralar kazandırmıştı. Ağlıyordum ama neden ağladığımı bile bilmiyordum. Onları özlediğim için mi yoksa onların yaşayamadığı hayatı yaşadığım için mi? Nasıl mutlu olabilirdim ki? Paramparça olmuş ailemin ardından nasıl hayatıma devam edebilirdim?
Yüzümde gezinen parmakları zarifçe göz yaşlarımı silerken ardı ardına akmaya devam etti. Yine de silmekten vazgeçmedi ve muhtemelen kanayan dudağımı sildi. Vurduğu yerin acısını bile hissedemezken gözlerinde pişmanlık çoktan yer edinmişti.
Gözyaşlarım daha da akarken elini enseme götürdü ve kendine çekip sıkıca sarıldı. Her içime çektiğimde beni rahatlatan kokusu bu sefer yaşlarımın daha da çok akmasına sebep olmuştu. Çünkü bu sarılışının bir anlamı vardı. İsteğime cevap veremeyeceğini, onların geri gelmeyeceğini söyleyen bir sarılıştı.
Onlar asla geri gelmeyecekti ve belki de bunu bildiğim için yanlış tercihleri seçerek ilerliyordum. Kendimi cezalandırıyormuş gibiydim ama neden cezalandırıyordum onu da bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...