|Yongbok|
"İyiyim ben haber vermediğim için özür dilerim." Gergince üzerimdeki şortun ucuyla oynarken Hala anne diyemediğim ama sevdiğim kadının sıkıntıyla nefesini verdiğini işittim. Yurt dışına yolculuk yaptığımdan haberi olmuş ve neden buraya geldiğimi, kimlerle geldiğimi bilmediği için endişelenmişti.
"Tatlım seni sıkmamak için her istediğini kabul ediyoruz ama bize haber etmelisin. Senin için çok endişeleniyoruz. Baban dün bunu öğrenince işinden izin alıp tüm gün seni aradı." Suçluluk duygusu bedenime çökmeye başlarken dudaklarımı birbirine bastırmadan önce sessizce "Üzgünüm." Diye mırıldandım yine. Birilerinin benim için endişelenmesi ve canını sıkması kötü hissettiriyordu.
"Tamam o tatlı yüzünü asma hemen. Eee orası nasıl bakalım? sevdin mi yeni yerini?" Benim üzüldüğümü fark etmiş olacak ki daha neşeli sesiyle konuştuğunda biraz olsun gevşemiş ve rahat bir nefes bırakmıştım.
"Daha yeni geldik bu yüzden emin değilim. Ama... Seveceğime eminim." Tekrar dudağımı ısırdım. Burayı sevecektim çünkü herkes buradaydı. Sevdiklerimle bir aradaydım ve benim için bundan daha büyük bir mutluluk olamazdı.
Hafif bir gülüş kulaklarıma dolarken "Tatlım Aaron telefonda." Dedi. O an Malezya'da yaşayan babamın olduğunu anladım. Telefonda bir hareketlilik olurken onun o kalın sesi doldu kulaklarıma.
"Aaron! Neden bizden habersiz bir iş yapıyorsun!" Babamın endişeli sesiyle dudaklarımı ısırırken annemin sakin sesi geldi bu sefer.
"Sakin ol. Ben konuştum iyiymiş. Her şey yolunda." Babam derin bir nefes bırakırken "Bizi endişelendirdin evlat." Dediğini duydum. Kurumuş dudaklarımı ıslatırken biraz daha konuştuk ve beni rahatlatmak için günlük konulardan konuştuk. Bu biraz da olsa beni rahatlatmış ve istemsizce gülümsemiştim. Son kez veda edip telefonu kapattığımda tek kaldığım odada kendimi yatağa bıraktım.
Onları seviyordum ve yakındım da ama ne zaman onlara anne ya da baba demeyi düşünsem aklıma gerçek ailem geliyordu. Artık biyolojik ailem olmayabilirlerdi ama ben onların elinde büyümüş, annemin kollarında dünyaya gelmiştim. Bu beden bana bile ait değildi bu yüzden benim gerçek ailem her zaman Lee Ailesi olacaktı ama beni kabul ederler miydi? Onlar için bir başkasının çocuğuydum belki de. Artık beni çocukları olarak görmeyeceklerdi bile. Hatta benim Yongbok olduğuma bile inanmayacaklardı.
İstemsizce gözlerim dolarken tıklatılan kapıyla yattığım yataktan doğruldum. İçeri kimin gireceğini merak ederken Kapı aralanmış ve Felix içeri girip bana bakmıştı.
"Yemek yemeyecek misin?" Kaşlarını kaldırıp bana bakınca başımı iki yana salladım. Aslında açtım ama yemek yemek şimdilik istemiyordum. Belki birkaç saat sonra yiyebilirdim.
Benim inkarım ile çıkmak yerine kapıyı kapatıp yanıma gelirken yatakta daha da doğruldum ve bağdaş kurup oturdum. Sanırım konuşacakları vardı ama benim heyecandan kalbim deli gibi atıyordu. Onunla tek kalmaktan ve karşı karşıya gelmekten heyecanlanıyordum.
Bir zamanlar aynı bedeni paylaştığım ve en değer verdiğim kişinin şuan yanımda olması bana fazla heyecanlı ve güzel geliyordu. Onu seviyordum. Felix'i herkesten çok seviyordum ki zaten bu yüzden sevdiğim çocuktan vazgeçmemiş miydim?
Yanıma oturduğunda gergince ellerimle oynadım. ortamda tuhaf bir gerginlik oluşurken Felix yan dönüp sırtını yatak başlığına yasladı ve dirseğini, kendine çektiği bacağına yasladı.
"Endişeli misin?" Şaşkınca başımı kaldırdığımda bakışları direkt olarak yüzümdeydi. Saçlarım gözlerimi kapattığı için gözlerime bakamasa bile sanki görüyormuş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...