Alınan düzensiz nefesler, yeri sallayan bağırışlar, alev saçan gözler...
Çığlıklar beynimin içinde çınlarken bir savaşın tam ortasında, savunmasız bir şekilde kalmış gibiydim. Yatağa bağlı kopmuş zincirler, neredeyse kırılacak duruma gelen kapının yüzeyi ve bir sürü iğnelerle etrafımızda gezen beyaz kıyafetli insanlar... Burası bir hastane miydi? Daha çok hasta olacakmışım gibi hissediyordum.
Birden kulağıma tiz bir çığlık doldu. O kadar yüksekti ki herkes birden durup elleriyle kulaklarını kapatmaya başlamıştı. Ama herkesin aksine ben kulaklarımı kapatmak yerine çığlığın geldiği yere döndüm.
Kulaklarım aralıksız gelen çığlık yüzünden kanayacakmış gibi hissediyordum. Canımı yakıyordu ama ben bunu umursamadım ve sanki hayatım buna bağlıymış gibi o sese doğru koştum. Korkuyordum, endişeliydim ve nefesim kesiliyordu ama neden bunları hissediyordum? Neden korkuyordum?
Çıplak ayaklarım hastane koridorunun soğuk zeminiyle titrerken kulaklarını kapatmış ağlayan insanların arasında koşmaya devam ettim. O an üzerimde bir hastane kıyafeti olduğunu ve hastane kıyafetinin karın kısmının kanla kaplanmış olduğunu fark ettim. Yaralanmış mıydım? Oysaki acıyan tek şey kulaklarımdı.
"Jisung!" Çığlığı bastırmak istercesine son gücümle bağırırken o sesin Jisung'a ait olduğunu anladım. Jisung olamazdı, o hala sesine kavuşamamıştı. Ama onun sesini tanıyordum bu çığlık ona aitti. Neler oluyordu?
Çarptığım bedenle sendelerken elimi özür amaçlı kaldırdım ve hala kulaklarını kapatan yaşlı adama kısa bir bakış atıp koşmaya devam ettim.
"Jisung! Neredesin!" Sesim çığlığa karışıp hastane duvarlarında yankılanırken korkudan ağlayacak duruma gelmiştim. Jisung'u yeni bulmuşken bir daha ona bir şey olmasına izin veremezdim. Onu tekrar kaybedemezdim.
"Jisung! Korkma!" Koridoru dönüp uzun yola baktım. Hastaneler ne zamandır bu kadar kalabalıklaşmıştı? Kaşlarımı çatarken koşmaya devam ettim. Önümdeki kadının omzunu tutup kenara hafifçe ittim ve koşmaya devam ettim. Yakındı. Ses o kadar yakındı ki beynim patlayacakmış gibi hissediyordum. Çığlık canımı yakacak kadar yüksekti.
Sonunda nerede olduğunu anladığımda bir an duraksar gibi oldum. Koridorun sonundaki odadan geliyordu. Bu sefer yetişmeliydim. O depodaki hatamı bu sefer telafi edebilirdim. Onu... kurtarabilirdim.
Gözlerim dolarken kalabalığa daldım ve insanlara çarpmayı umursamadan koşmaya başladım. Çarptığım insanlar dengelerini kaybedip yere düşerken özür bile dileyemedim. Zamanım yoktu. Lanet olsun yine zamanım yoktu. Yine yetişemeyecektim!
Yaklaşsam bile hızımı yavaşlatmadım ve kapı kulpunu tutup "Jisung!" Diyerek kapıyı açtım. Nefes nefese açık kapıdan içeriye bakarken gördüğüm görüntüyle donup kalmış, şaşkın bir şekilde etrafa bakınmıştım. Burası... Morg mu?
Gözlerim cesetlerin konulduğu dolaplarda gezinirken kapı kolunda duran elim yavaşça boşluğa düştü. Şimdi fark ettim de Odanın kapısını açmamla büyük bir sessizlik oluşmuştu. Çığlık yoktu, kalabalığın sesi yoktu. Tamamen sessizlik. Anlımdan aşağıya süzülen korku teriyle seslice yutkunurken başımı çevirip arkama baktım.
Koridor bomboş ve karanlıktı. İnsanlar nereye kaybolmuştu?
"Jisung?" Diyerek tekrar odaya döndüm. Burada olmasına imkan yoktu. Jisung'un morgda ne işi olabilirdi ki? Üstelik morg bu katta bile değildi.
Kurumuş dudağımı ıslatıp korkudan titreyen nefesimi bırakırken odada duyulan tek ses benim sık aldığım nefeslerdi. Kaşlarım çatılırken geri dönme isteğimi bastırdım. Bu sefer kaçamazdım Jisung'un burada olduğuna emindim. Onu kurtaracaktım. Ben, onsuz burayı terk etmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...