Korku ve cesaret en zıt iki terimdir fakat ikisini ayıran tek bir şey vardı. Umut. Korku dolu birisinin cesaretle ayağa kalkması için gereken tek şey birazcık umut ışığıydı. O ışık, çok güçsüz görünebilirdi ya da önemli bile değil, ne işe yarayabilir ki diye düşündürebilirdi ama aslında nasıl mucizeler yarattığını sadece yaşayanlar bilirdi.
O umut ışığı, en dipteki birisini yukarı çıkarabilirdi. Nefes almayan birisine nefes olabilirdi ve daha önemlisi yaşamak istemeyen birisine yaşam sevinci verebilirdi.
Onsuz yaşayamayacağını düşündüğü o zamanlardan sonra ilk defa nefes almak istemişti. Ölmek istememişti, defalarca kez jiletlediği bileklerinden ölesiye utanmıştı. Yaşamak istiyordu, çünkü nefesi hala onunlaydı. Ona ilk nefesini veren ve yıllarca o nefesle yaşatan kişi onu hala bırakmamıştı.
Oturduğu koltukta huzursuzca hareketlenirken boş hastane odasında saatlerdir baktığı bedene baktı. Yongbok'un pansumanı yapılmış, yaraları gün yüzüne çıkmıştı. Dudağının iki tarafı da patlamış, kaşında ve elmacık kemiğinde gazlı bez yapıştırılmıştı. Boynunda, zaten Felix'in önceden yaptığı kızarıklığın üzerinde yenisi oluşmuş, daha da belirgin olarak morarmıştı. Ayrıca üst bedeni çıplaktı ve karnındaki morluk ince örtüyle kapatılmıştı. Berbat görünüyordu ve ne zaman uyanacağı belirsizdi.
Yongbok'un cebinde bulduğu bilekliği neyse ki Felix'e verme fırsatı bulmuştu ama Yongbok'un sırf bir bileklik için bu hale gelmesi komik geliyordu. Fakat sonradan kendini onun yerine koyunca aslında o bilekliği almak için her şeyi yapabileceğini düşündü.
Seslice yutkunurken bakışları kucağında kenetlediği ellerini buldu. Tırnaklarının kenarlarını koparmaktan kötü bir görünüm oluşmuştu ama yine de kendine engel olamadı ve kanayacağını bilerek yara olan tırnak kenarlarını yolmaya başladı.
Hastane de tek kalmıştı çünkü diğerleri çıkardığı kavga sonucu karakola gitmişlerdi. O an orada olmadığı için ve burada Yongbok ile birisinin kalması için onlarla gitmemişti neyse ki onların bir şekilde oradan çıkacağına emindi. Hyunjin ve Seungmin'in ailesi güçlü bir aileydi, aynı Felix'in ailesi gibi. İki aile de birleşince muhtemelen ufak bir uyarı ile oradan çıkacaklardı ama hastaneye girebilirler miydi işte bu sorundu.
Haber almak istiyordu ama telefonunun olmadığı aklına gelmişti. İlk geçirdiği krizler sırasında telefonunu parçalamıştı ve Çocuklar tamamen iyileşene kadar ona telefon almamakta kararlıydı. Muhtemelen şuan bile onun için endişelilerdi ve bir an önce yanına gelmek istiyorlardı.
Sorun buydu, hasta falan değildi. Sadece yanan canının acısını dindirmek istiyordu ve bunun için Sevdiği çocuğa, Jisung'a gitmeliydi. Bu yüzden sürekli intihar etmeye çalışıyor, rüyalarında acı çekiyordu. Rüyalarında onunla mutlu olduğu anları görüyordu ve uyandığında yalnız olduğunu görmek sanki onu tekrar tekrar kaybetmiş hissi veriyordu.
Daha fazla dayanamadı ve saat sesinin bile duyulduğu odada kısa bir göz gezdirip ayağa kalktı. En azından çocuklardan haber almalıydı. Buraya gelip gelmeyeceklerini merak ediyordu.
Mutlaka geleceklerdi. Chan ve Jisung'u yalnız bırakamazlardı ama ne zaman geleceklerini merak ediyordu. Belki danışmadan ya da başka birisinden isterse telefonunu alabilirdi. Ezbere bildiği tek telefon numarası Felix'indi ve tek umudu telefonunun açılmasıydı. Joon ile olduğu dönem de yanında sadece Felix vardı ve ister istemez onun numarasını ezberlemişti.
Odadan yavaşça çıkarken kazağının kollarını ellerine kadar çekti. Bileğinin görünmesinden neden bu kadar utanıyordu? Bunca zaman utanmamışken neden şimdi utançtan başını kaldıramıyordu? Oysaki insanlardan utanmıyordu. Birisi onun bileklerini görse utanmazdı o zaman neden şimdi utanıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...