Karanlık koridorlar ince bir florasan lamba ile aydınlanıyor, olduğumuz yere hafif kızıl bir renge bürüyordu. Yürüyorduk ama yürüdüğümüz yol nereye çıkacaktı işte bunu hiç bilmiyorduk. Hafif paslı ve boğuk bir koku yerin altında olduğumuzdan kaynaklı etrafa yayılmış ve her attığımız adımda ayak seslerimiz kulaklarımıza doluyordu.
Derinliklerden gelen boğuk sesleri takip ederek ikiye ayrılan yolda sol koridora dönerken her ihtimale karşı ellerim dışarıdaydı. Yanımda sessizce yürüyen Jeongin ise ellerini hırkasının cebine sokmuş, duygunun barınmadığı bakışlarla boş koridora bakıyordu.
Saatlerdir yürüyorduk ama hala bir yere varamamıştık. Sanha'yı bulabilmek için kalabalığa gitmeye karar vererek sesleri takip ediyorduk. Sesler daha yakından geliyordu ama hala tam olarak neredeydi bilmiyordum. Yeraltı daha ne kadar büyük olabilirdi ki?
Nefesimi bırakırken her ihtimale karşı bilekliğimi çıkartıp cebime attım. Bir şey olmasındansa çıkarmak daha iyi olacaktı.
"Siz nasıl korumasınız?!" Gelen boğuk seslerin arasında bir ses gürlediğinde ikimizin de adımları bıçak kesilir gibi kesildi ve birbirimize baktık. İkimiz de kaşlarımızı çatıp bakarken gelen boğuk sesler azalmıştı sanki.
"Gidelim" Diyerek Jeongin'in yanından hızla ayrılırken arkamdan onun da ayak sesleri kulaklarıma doldu. Ses çok tanıdıktı hatta o kadar tanıdıktı ki kim olduğunu her an çıkartabilirdim.
Sesin olduğu yere doğru koşarken sesler tamamen yakınlaştı ve birden kendimi büyük bir alanın girişinde buldum. Daire biçimindeki alanda üste doğru iki kat vardı ve benim durduğum yer gibi 3 giriş daha vardı. Salonun ortasında oluşmuş kalabalık beni şaşkına uğratırken köşelerde kanlar içerisinde bilinçsizce yatan bedenlerde gezindi gözlerim.
"Sert bir karşılaşma var" Yanımdaki Jeongin'e baktım dediği cümleyle. Onun hiçte şaşırmadığı ama aynı zamanda da beklemediğini anlatan bakışları kalabalıkta gezinirken Bana bir şey demeden içeriye girdi ve kalabalığa ilerledi. Sert bir kapışma mı vardı? Kim kapışıyordu ki bu kadar yaralı vardı?
Jeongin'i takip edip kalabalığa girerken zorla ortaya ilerlemeye başladık. İğrenç bir şekilde ter ve kan kokuyordu her yer. O kadar iğrençti ki uzun süredir yemek yemesem de kusacakmış gibi hissediyordum.
Sonunda önlerde bir yere geçtiğimizde gördüğüm kişiyle şaşkınlığım arttı ve kaşlarım beklemediğim görüntü karşısında havaya kalktı.
Oluşturulan çemberin içinde yerde yatan, kanla boyanmış çocuğun üzerindeydi. Elleri kanın rengine boyanmış, Üzerindeki siyah sporcu atleti terle ıslanmıştı. Kahve saçları dağılmasına rağmen hala güzel duruyordu ve derin nefesler alıyordu.
Ayağa kalkıp sanki hiç dövüşmemiş gibi rahatça nefesini bırakırken bakışları bize doğru döndü. Sanha, şuan beklediğimin aksine fazla acımasız ve güçlü duruyordu.
"Liderinizi böyle mi koruyacaksınız?!" Diyerek gürlediğinde sessiz kalıp başlarına eğen kalabalığa bakakaldım. Bu çocuk cılız bir şeydi ama nasıl bu kadar güçlü olabilirdi? Kaşlarım çatılırken Sanha başını kaldırıp yukarıya baktı ve elini uzattı.
"Dövüş benimle!" Baktığı yere başımı çevirip baktığımda ikinci kattaki demirlere kollarını yaslamış yüzündeki keyifli ifade ile onu izleyen Moonbin'i gördüm.
Başında sadece bir tacı eksik gibiydi. Cidden Chan'da Kırmızı Şehir'de tam olarak böyleydi. Beni tanımadıkları için saldırırlardı ama Chan'ın arkadaşı olduğumu bilselerdi gözlerini bile bana dikemezlerdi. Chan ve Moonbin aynı havaya sahiplerdi. Güç, zeka, eğlence arayışı ve liderlik... Her şeyleri birbirleri ile kapışacak kadar aynıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanficGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...