*bugün 2 bölüm attım bu yüzden önceki bölümü(gökyüzü) okuduğunuza emin olun
Kollarının arasında ağlayan bedeni daha da kendine çekerken ne yapması gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Bunca zaman hep acı çeken kişilerle karşılaşmıştı ama hiçbiri böyle ağlamamıştı. Daha çok içki içerek cesaret toplarlar ve içlerini dökerek rahatlarlardı.
Kendisi içki içip içini dökme kısmına girse de ağlamak çok istemişti fakat gözyaşlarını silecek ve ağlacak bir omuz olmadığında ağlamak iğrenç hissettiriyordu. Bu yüzden bunca zaman ne doğru düzgün ağlamıştı ne de ağlayan birisini görmüştü ama şimdi kollarının arasında titreyerek ağlayan Jisung, çıplak omzuna sıkıca tutunurken hıçkırıklarını susturmak uğruğuna dudağını ısırıyordu.
"Jisung" Diyerek sonunda konuşma cesareti bulabildiğinde Jisung daha da ona sarıldı ve titrek bir nefes alırken yüzünü hareket ettirip boynuna daha çok gömdü.
"Çıkmak istiyorum hyung. Çıkmayı çok istiyorum." Titreyen sesinin ardından bir hıçkırık dışarıya çıkarken Elini sıvazladığı sırttan çekip saçlarına götürdü.
"Çık o zaman." Diyerek mırıldandı saçlarını okşarken. Şuan onun tek ihtiyacının biraz cesaret olduğunu biliyordu. Ona kendi cesaretinden verirse buradan çıkabilirdi. Sonucundan tamamen cesaretsiz kalsa bile en azından onun kurtulmasını istedi.
Hem buradan kurtulunca ne olacaktı ki? Anne babası yoktu, çalıştığı bir işi yoktu, aşk yoktu. Hayatı çokta değerli değildi ama Jisung öyle değildi. Belki Ailesi tarafından dışlanmış olabilirdi ama Hyunjin ve Seungmin'in ailesi onu kendi çocukları gibi görüyordu. Kardeşleri vardı, aşık olduğu ve birlikte olduğu birisi vardı. Okul hayatına devam edip kariyer yapma fırsatı da hala vardı. Jisung'un mutlu bir şekilde yaşamak için hala bir şansı vardı ve buradan çıkıp aynı şekilde yaşamaktansa bu odada kalıp onu çıkarmayı tercih ederdi.
"K-korkuyorum... Ya kendimi kaybedersem hyung?" Daha fazla dayanamadı ve Jisung'u kendinden uzaklaştırıp yaşlarla yüzü ıslanmış çocuğa baktı. Gözleri ağlamaktan kızarmış, tuzlu gözyaşı dudaklarına değerek orayı da kızartmıştı. Hafiften burnu kızarmış ve dolu gözlerindeki korkuyla ona bakan çocuğun yaşlarını zarifçe sildi.
"Kendini kaybedersen geleceğin yer yine burası olacak Jisung. Bir şey değişmeyecek ama kaybetmezsen ve başarırsan, onun son zamanlarını birlikte geçireceksiniz." Başını eğip kaşlarını kaldırarak Jisung'a baktığında Daha da ağlamaya başlayan çocuğa tepki veremedi.
"Sadece birkaç ayı kalmış hyung. Ölmesine izin veremem." Daha çok ağlarken Derin bir nefes aldı ve vicdan azabını susturup onu kendine çekerek sarıldı.
Sabah gelen Not Felix'tendi. Kağıdın üzerinde Yazanları okuduğundan beri Jisung kendini kaybetmiş, saatlerdir ağlıyordu. Onun ağlayışına uyanmıştı zaten. Nota baktığında okudukları ise Her şeyi kavramasına sebep olmuştu.
Notta Minho'nun birden bayıldığını, uzun zamandır yaşadığı psikolojik sorunlardan dolayı ölümcül bir tümörün oluştuğunu yazmıştı. Bunca zaman fark edilmediği için tümör büyümüş ve artık alınması imkansız olmuştu.
"O zaman çık ve bir çözüm bul. Jisung, ona gerçekten sarılmadan gitmesini mi istiyorsun?" Sorduğu soruyla Jisung birden onu kendinden itip ayırırken "Hayır!" diye bağırdı. Ardından başını eğerek kolunu kaldırdı ve bir çocuk gibi gözyaşlarını koluna sildi.
"Ona sarılmak istiyorum" Sesi fısıltıdan farksız olsa da sessiz olan odada onu rahatça duyabilmişti. Seslice yutkunup başını salladı ve kalbini sarıp sıkan zinciri görmezden gelmeye çalışarak elini küçüğün omzuna attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...