Şeytanın yüzündeki keyifli gülümseme ile gelip bana sunduğu iki seçeneği de inkar etmek istiyordum. Her zaman Arafta kaldığımı söylemiştim fakat bu sefer iyi kötü olarak ayrılmamıştı taraflar. Kötü ve kötü olarak ayrılmış, birisini seçersem diğeri tamamen yok olacaktı. Fakat asıl sorun şuydu ki ikisinin de sonunda kaybedemeyeceğim kadar değer verdiğim şeyler vardı. Bu yüzden iki seçeneği de seçemeyerek arafta sıkışıp kalmıştım ve Şeytan benim bu halimden fazlasıyla keyif alıyordu.Ve ben seçim yapmak yerine Alaylı surata dolu gözlerle bakıp araf çizgimde ondan uzaklaşmıştım. Evet, kaçmıştım çünkü seçim yapamayacak kadar canım yanıyordu. Nefeslerim bu dünyaya ait değilmiş gibi yavaşça yok oluyorlardı. Ne sanmıştım ki, yaşadıklarını öğrendiğim gibi hemen onlara kavuşacağımızı mı? Bir şeyi istiyorsak ona eş değer bir şeyi feda etmeliydik ve bunu yeni yeni fark ediyordum.
Karanlık yolda daha fazla ilerleyemeden adımlarım durdu. Ayaklarımın beni nereye getirdiğini görmek için başımı kaldırdığımda gördüğüm parkla bedenimi bir ürperti aldı. Geçmişim sırtımdan aşağıya doğru dokunarak beni titretirken zorla yutkundum.
Felix ile ilk öpüştüğümüz bu parka neden gelmiştim bilmiyordum ama uzaklaşmak iyi hissettirmişti. O evden, hayatımdaki insanlardan ve acılardan kaçmıştım ama yine de ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım düşüncelerim her zamanki gibi beynimi kemirmeye ve kalbime ağırlığını bindirmeye devam ediyordu.
Derin bir nefesimi içime çekip biraz olsun kendime gelmeye çalıştım ve boş parkta o gün oturduğumuz yere ilerledim. O gün burası çocuk kahkahaları ile renklenmiş ve birkaç sokak öteden gelen müzikler ile canlanmıştı. Fakat şimdi bütün çocuklar evlerine çekilerek parkı kimsesiz bırakmışlar, birbirine karışan müzik sesleri ise geceyle bütünleşmişti.
Çalıların arasındaki yerime oturup soğuk çimene uzandığımda bakışlarım yıldızlarına kuşanmış gökyüzünü buldu. Ay, ince ve küçük bir bulutun arkasına saklanmaya çalışmış fakat başarısız olmuştu. Bu, benim Felix'in arkasına saklanmam gibi bir şeydi. Dudaklarımda buruk bir gülümseme oluşurken seslice yutkundum ve saatler önceki konuşmayı düşündüm.
bana sunulan iki seçenekten kaçmadan öncesini yani.
Flashback
Hepimiz odada sessizce oturmuş düşüncelerimizin arasında boğulurken bakışlarım etrafta gezindi. Minho hyungun odasına ilk defa giriyordum. Hiç bir şey yoktu. Yatak, masa, koltuk ve dolap dışında bomboştu. Kitaplıkta ise kitap dışında hiçbir şey yoktu. Ne kalem, ne ayna, ne de kesici olabilecek herhangi bir şey. Duvarın birkaç yerinde silinse bile izi kalmış kan lekeleri vardı. Seungmin duvarları yumrukluyor demişti bu yüzden tahmin etmek zor olmamıştı.
O sırada bakışlarım yatakta Kollarını bacaklarına sararak oturan Minho hyungu buldu. Onu Joon'un evinden kaçırırken, odaya ilk girdiğimde de böyle oturuyordu. Kendini korumaya almaya çalışıyormuş gibi ya da küçülerek yok olmayı istiyormuş gibiydi.
Yanağında yara bandı vardı ve boynuyla kolları sargılarla doluydu. Özellikle ellerindeki sargılar çoktan pembeleşip hafiften yıpranmaya başlamıştı bile. Yere, cam kırıklarının üzerine düşünce çok ve ciddi olmasa da birkaç kesik almıştı. Şimdi ise bedeninde var olmaya alışmış yaraları sarmış, onun odasında oturuyorduk.
Hemen yanında oturan Seungmin sırtını yatak başlığına yaslamış ve derin düşüncelere dalarak ortamdan soyutlanmıştı. Yatağın yanındaki duvara sırtını yaslamış ve yerde oturan Changbin bileğindeki bilekliğin zinciriyle oynuyor ve sessizliğini korumaya devam ediyordu.
Jeongin her zamanki gibi odanın en kuytu köşesine çekilmiş ve yaslandığı duvarda elleriyle oynuyordu. Gözlerinden geçen duygu karmaşasında yakalayabildiğim birkaç duyguysa hiçte iyi duygular değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...