Anılarımla dolu bir labirentte kaybolmak daha önce hiç bu kadar acı dolu olmamıştı. İlk başlar da duvarların üstüne çıkıp çıkışı kolayca bulabileceğimi düşünürdüm ama duvara her tırmanışım da yüksekliği daha da artıyordu ve şimdi bakarken boynumu acıtacak kadar yükseteydi. Artık tırmanmam tamamen imkansızlaşmış, hiç bilmediğim bir labirentte çıkışı aramaya koyulmuştum.
Çıkış var mıydı onu da bilmiyordum gerçi Ama bu labirentte daha fazla duramayacak gibi hissediyordum. Çünkü bazen depremler olup taşlar üzerime düşüyor ve büyük bir enkazın altında can çekişiyordum ya da şiddetli bir sel oluyor, beni hırçın dalgalarında boğuyordu. Birçok defa sele kapılıp gitmeyi denemiştim. Çünkü elbet gideceği bir çıkış olacaktı ama gözlerimi açtığımda olduğum yer yine aynı yerdi. Başlangıç yerim.
Ortamda büyük bir sessizlik ve gerginliğin hükmü altında herkes boyun eğmiş ve bambaşka diyarlara gitmişti. Kimse etrafına bakmıyor, kendi düşüncelerinde boğuluyordu. Hayır, Herkes kendi labirentinde çıkışı bulmak için ilerliyorlardı.
Yarım saat önce olan olayın ardından kimse tepki verememiş, Chan ise bir saniye olsun pozisyonunu bozmamıştı. Sanki Sırtına bir darbe bekliyormuş gibi. Tek bir saniye ayrılsa o darbe Jisung'a gelecekmiş gibi... Bu yüzden uzun süre durmuş, sakinleştiği için birden bayılmıştı. Sakinleşince neden bilincini kaybediyordu?
Jisung'a dokunmamıştık. Ona zarar vermeyeceğimizi anlaması için onu bırakmış ve kapıyı kilitlemeden odadan çıkmıştık. Bu sefer Chan'ı da bağlamamıştık. Şimdi ise herkes salonda oturmuş, ne yapacağımızı düşünüyorduk.
Kurumuş dudaklarımı ıslatırken bakışlarım çocuklarda gezindi. Seungmin yerde bacaklarını kendine çekerek oturmuş, dalgın bakışlarla ortadaki sehpaya bakarken yanında Oturan Yongbok'un ondan hiçbir farkı yoktu.
Arkalarındaki koltukta Jeongin ve Changbin hyung oturmuş, ikisi de ellerini çenelerine yaslamıştı. Jeongin öne eğilip dirseklerini dizlerine yaslamış, Changbin hyung ise tek dirseğini koltuğun koluna yaslamıştı.
Tekli koltukta oturan Felix, Jeongin gibi öne eğilip dirseklerini dizlerine yaslarken ellerini birbirine kenetlemiş ve duygudan yoksun bakışıyla boşluğa bakıyordu. Yanımda oturan Minho hyung olayın etkisinden en çok kurtulamayan kişiydi. Gözlerinde hala bir korku ve acı vardı. Bacağının tekini sallarken tırnağının kenarınını yolarak kanatmaya başlamıştı.
Derin bir nefes alırken sıkıntıyla elimi saçlarımdan geçirdim ve dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ne olacak şimdi? Nasıl iyileştireceğiz onları?" Sonunda sessizliğe dayanamayıp konuşmayı başlattığımda kimse bana bakmamış ama daldıkları derin düşüncelerden ayrıldıklarını fark etmiştim. Kimse cevap vermezken uzun bir süre sessizlik oldu. Jeongin sıkıntıyla arkasına yaslanıp başını arkaya atarken zorla yutkundu.
"Bir döngü gibi. Chan hyung uyanacak, sinirlenecek, sakinleştiğinde ise bayılacak. Onunla konuşmamıza bile fırsat yok." Dediğinde Felix'in bakışları kısa bir an onu buldu ama tekrar önüne döndü. Büyük bir çıkmazdaydık. Bu saatten sonra bütün tehlikeleri atlatmıştık ama Chan ve Jisung'un nasıl iyileşeceğini hesaba katmamıştık. Belki de buradaki bir hastaneye yatırlamalıydık.
"Chan ilaç vermememize rağmen neden bayılıyor ki?" Seungmin merakla kaşlarını çatıp bize baktığında ben de cevabını merak ederek diğerlerine baktım. Sakinleştiği zaman konuşmak en mantıklısıydı çünkü kendinde oluyordu ama sakinleşmesiyle bayılması bir oluyordu.
Ortamda bir süre daha sessizlik olurken Changbin hyung elini çenesinden çekip hafifçe doğruldu. Konuşacağını anladığımda hafifçe dikleşirken herkes ona dikkat kesilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...