"Çıkın oradan." Diye fısıldadım yarı yamalak attığım adımla beraber. Dönen başım ve almakta zorlandığım nefesim hareket etmemi zorlaştırırken karşımdaki depoya doğru son gücümle ilerlemeye çalıştım. Yanlış olan bir şeyler vardı. Uyandığım andan beri beni rahatsız eden o his, bedenimi esir almış ve nefesimi benden çalmıştı. Ağlıyordum ama neden ağladığımı bile bilmiyordum.
"Lütfen... Çıkın oradan..." Elimi depoya doğru uzatıp zorla bir adım daha atarken büyük bir sesle yer sarsılmış, dengede durmakta zorlanan bedenim çakılların üzerine düşmüştü. Bedenimi ezip geçen bir yük son nefesimi benden alırken sanki ölüm meleği karşımda yavaşça deponun içine süzülmüştü. Onları almaya, tamamen bizden koparmaya gidiyordu. Onlar... Gidemezdi değil mi? Gitmesinler. Jisung ve Chan hep yanımızda olsunlar.
"Gitmeyin" Ve gözüm kararıp kendimi o toprak zemine bıraktım.
Gözlerimi derin bir nefes alarak açarken terli saçlarımı geriye atarak derin nefesler aldım. Gördüğüm anım gözlerimin önünden gitmezken ne ara akmaya başladığını bilmediğim yaşlarımı silip üzerimdeki yorganı çektim.
Üzerimde sadece iç çamaşırımın olduğunu fark ettiğimde yanımadaki boş kısma baktım. Hala daha kendime gelememiş, gördüklerimin etkisinden çıkamamıştım. Başımı yastığa bastırıp nefeslerim düzelene kadar tavana bakmaya devam ettim.
Dün Nasıl olduğunu bilmesem de krizim geçmişti. Geçici olduğunu biliyordum, çok sürmeden tekrar bedenim ona ihtiyaç duyacaktı ama dün Felix bunu atlatmamı sağlamıştı. Bunun işe yarayacağını nereden biliyordu bilmiyordum ama işe yaramıştı işte.
Uzanıp telefonumu alırken saate baktım. öğlen olmuştu bile. Zaten sürekli uyuduğumu düşünürsek erken bile uyanmıştım. Ondan mesaj olduğunu gördüğümde hızlıca mesaja girip ne yazdığına baktım.
Hwang Felix
Bıraktığım ilacı iç
dersim bitince arayacağımBu ismi çıkmaya başladığımız zamanlar koymuştum. O Zamanlar onu uke yapmaya o kadar kafaya takmıştım ki telefonuma bile öyle kaydetmiştim ve hiç değiştirmeye çalışmamıştım.
Onu onaylayan bir mesaj atıp telefonu kapattım ve komodinin üzerine bıraktığı ilacı aldım. Doğrulup hapı içtim ve bardağı geri bırakıp odaya kısa bir bakış attım.
Yıllardır açılmayan piyano dikkatimi çekerken Gözlerimin önüne Yongbok geldi ve sesi kulaklarımda çınlamaya başladı. Benim için söylediği o şarkı tekrar canımı yakarken titrek bir nefes bıraktım.
Felix, Yongbok'un yazdığı bütün besteleri Changbin'e vermiş ve O da şuan girdiği şirketle anlaşmaya çalışıyordu. Şirket, Öyle birisinin olmadığını söylediği için bunca zaman yayınlanamamıştı ki Changbin bize bu konu da endişelenmememizi, geçte olsa yayınlanacağını söylemişti.
Yataktan kalkıp üzerime eşofman ve tişört geçirirken hafif zorlansam da ilaç etkisini göstermeye başlamıştı. Odadan çıkıp aşağıya indim ve mutfağa girdim.
Felix birkaç şey hazırlayıp masanın üzerine bırakmıştı bile. Yemek yapamadığım için erken uyanır ve bana da yemek hazırlayıp öyle giderdi. Benimde derslerim vardı fakat bu hafta bizim sınıfın yurt dışında bir gezisi vardı. Bende gitmek istemediğim için evde kalmıştım.
Yavaş bir şekilde kahvaltımı yaparken aklıma Felix'e dün söylediklerim geldi. Sinirle ağzımdan çıkan cümleler ne kadar da iğrençti. Ona dolaylı yoldan da olsa bana önem vermediğini, bana olan sevgisinden şüphe duyduğumu söylemiştim. Fakat bu söylediğim şeylere rağmen hiçbir şey dememişti ve emindim ki eve geldiğinde de hiçbir şey olmamış gibi davranacaktı. Geldiğinde ondan özür dilesem iyi olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...