Y/Z
"HEPİNİZİ GEBERTECEĞİM!" alamadığı nefesler ile can çekişirken elleri boynuna dolanmış güçlü kollara sarıldı. Elinin altında hissettiği belirgin damarlar büyük bir öfkeyle atarken her an boynunu kıracakmış gibi kuvvetle sıkıyordu. Zorla nefes almayı geçti, inleyemiyordu bile. Karşısında siyaha dönmüş ve kırmızıya boyanmış gözler onu öldürecekmiş gibiydi.
"GEBER OROSPU ÇOCUĞU!" Ciğerleri oksijen diye bağırıp yalvarırken elleri demirleri buldu ve zorla kendini çekmeye çalıştı. Ölecek gibiydi. Cidden ölecekmiş gibi hissediyor ve bunu onun yapması daha da canını yakıyordu.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve dudaklarını aralayarak bir şey söylemeye çalıştı. Fakat söyleyemediği o cümleler gözlerinden okunuyordu. Benim diyordu gözleri. Benim hyung...
Kulakları uğuldamaya başlamıştı. Bilinci yavaşça kapanırken demir parmaklıkları tutan elleri gittikçe gevşedi. Görünüşü gittikçe kararırken gelen uğultu sesleri yaklaşmaya başladı. Son hissettiği şey ise güçlü bir şekilde geri çekilmesi ve boynunu saran güçlü ellerden kurtulmasıydı.
Ter içinde gözlerini açıp sanki o anı tekrar yaşamış gibi derin bir nefes aldı. Titreyen nefesleri düzensiz bir şekilde ciğerlerine misafirlik yapıp hızlıca geri çıkarken boynundaki düğümü yutkunarak geçirmeye çalıştı.
Bakışları beyaz duvardan ayrılmazken gördüklerinin etkisinden çıkmak için kendine zaman tanıdı ve gözlerini tekrar kapattı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki daha fazla hızlanması mümkün bile değildi. Kulaklarına dolan tek şey deli gibi atan kalbinin sesiydi.
Elleri istemsizce boynuna giderken sanki hala onun ellerini boynunda hissediyordu. O bakışlarındaki nefret ve kin her geçen gün onu boğmaya devam ediyordu. Hayatında ilk defa birisinin ona böyle bakmış olması mıydı onda böyle bir tramvaya sebep olan yoksa neredeyse onun ellerinde can verecek olması mı?
Deli gibi korkuyordu. Bedeninde onlarca yaraya ve kırığa rağmen gücünün altında ezilmiş ve ondan kurtulamamıştı. Adeta aç bir aslana yakalanan ceylan gibiydi o an.
Yaklaşık 10 dakikanın ardından nefesleri ve kalp ritimleri normal düzenine dönerken hala boynuna sarılı ellerini çekti ve gözlerini araladı. Böyle bir rüyadan sonra uyuması mümkün değildi. Bu yüzden aşağıya inip biraz televizyon izleyebilir Ya da bahçede oturup temiz havayla rahatlayabilirdi.
Başını çevirip yan yatakta yatan Seungmin'e baktı. Hyunjin ile sadece 1 gün tek başlarına kalmışlardı. Ertesi gün Seungmin tek kalmalarına itiraz edip kendi evlerine çağırmıştı. Çok bir oda yoktu. Changbin ve Minho'nun odası dışında sadece bu oda vardı. Burası da Jeongin ve Seungmin'in odasıydı. Jeongin gelene kadar onun yatağında yatmasına izin vermişti ki zaten Jeongin'in yatağı kullanılmıyordu.
Üzerindeki tişörtü sıyrılmış, altındaki eşofmanın bir bacağı ise yukarıya çıkmıştı. Kahve saçları yüzüne düşmüş, yüzünün yarısını yastığa bastırarak uyuyordu. Seungmin Endişeden dolayı birkaç gündür uyuyamıyordu zaten. Bugün uyuduğunu görmek biraz olsun rahatlamasına sebep olmuştu.
Üzerinden ince yorganı çekip doğruldu. Karanlık odada bakışları komodinin üzerindeki telefonunu bulurken uzanıp aldı. Saat neredeyse sabahın 5'di. Bir saate güneş doğacaktı ve bahçeye çıkıp sabahın o enerji veren havasını içine çekmek istiyordu.
Yataktan kalkıp üzerindeki Seungmin'den aldığı beyaz tişörtü düzeltirken karanlığa alışan gözleri sayesinde kazasız bir şekilde kapıya ilerledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...