Aşk, çoğunlukla bir yanlış anlaşılmadan ibarettir. Bir insanın kusurlarını görmez ve o insanı mükemmel sanarak aşık olurduk fakat sonradan o insanın kusurlarını görür, onu yanlış anladığımızı anlardık. En sonunda ise yanlış anladığımız, o kusurlu insana aşık olurduk.
Yani aşk, yanlış anlaşılma ile başlar, devam eder ve bir yalanla biterdi. Tabi eğer kısa sürede o anlaşılmayı ortadan kaldırırsanız aşk yalandan tamamen sıyrılmış ve saf bir şekilde kalbinizde yerini alırdı.
Araba hızlı bir şekilde karanlık yolda ilerlerken bulanık görünen ağaçlardan gözlerimi çekip kucağımda uyuyan Seungmin'e çevirdim. Kucağıma yan bir şekilde oturmuş, yüzü boynuma değecek şekilde başını omzuma koymuştu.
Arabaya bindiğimizden beri sürekli hareket edip durmuş, sonunda karnının acımadığı bir pozisyon bulunca da uykuya yenik düşmüştü. Çoğunlukla sakin ve hareketsiz olan hayatında bu aksiyon fazla gelmiş olmalı ki onu ilk defa dayak yemiş bir şekilde görmüştüm. Duygusal olarak güçlü olabilirdi ama fiziksel olarak hiçte güçlü değildi.
Daha kötüsü de açık bir eczane bulamamamızdı. Bu yüzden ne yaralarına bakabilmiş, ne de ağrı kesici verebilmiştik. Elimde olmadan terlediğim için çıkardığım hırkamı alıp dikkatle üzerine örttüm. kollarımı karnına dikkat ederek etrafına sardım. O sırada bakışlarım yanımdaki bedenleri buldu.
Chan yarı yatar bir şekilde oturmuş ve bilinçsiz bedeni kapıya yaslanmıştı. En rahat olduğumuz an sanırım o andı çünkü odaya girdiğimizde zaten Chan'a uyuşturucu verildiğini fark etmiştik. Biz ne olur ne olmaz bir tane daha vurmuştuk tabiki çünkü öncekinin etkisi ne zaman geçerdi bilmiyorduk. Jisung ise ona yaslanmış, yanında küçücük kalmıştı.
Başımı bu sefer ön koltuklara çevirdim. Changbin hyung yaklaşık bir saattir arabayı sürüyordu ve saat çoktan sabahın üçü olmuştu. Felix ise telefonundan Yongbok ile mesajlaşıyordu.
Onları bir arada ve böyle yakın görmek iyi hissettiriyordu. Aralarındaki bağ çok başkaydı ve bu bağ eminim ki düşündüğümden daha derindi. Aklıma takılan bir sorun da vardı gerçi. Bir zamanlar aynı bedeni paylaştıkları için şuan da bir şeyler hissediyorlar mıydı? Yani ikizler gibi birisi acı çekince ya da üzülünce diğeri bunu hisseder miydi? Sonuçta Yongbok acı çekince Felix geliyordu önceden, şimdi de hissediyor olabilirlerdi. Bunu en kısa sürede ona sormayı aklıma not ettim ve Kurumuş boğazımı ıslatmak amaçlı yutkundum.
"Felix." Seungmin'in uyanmaması için kısık sesimle mırıldandığımda başını telefondan kaldırıp başını çevirdi. Gözlerinde sorgulayan bir ifade ile bana bakarken Seungmin'e sarılı bir kolumu ona uzattım.
"Suyu verir misin?" İlk uzattığım elime bakmış ardından onaylarcasına başını sallayıp önüne dönmüştü. Ayağının dibine koyduğu çantaya eğilip fermuarını açarken Changbin hyung kırmızı ışıkta durdu ve dikiz aynasından bilinçleri kapalı olan bedenlere baktı.
Elimde hissettiğim soğukluk ile ondan bakışlarımı çekerken Felix'in uzattığı şişeyi alıp kapağını açtım. Arabada olduğum için sadece boğazımın kuruluğunu giderecek birkaç yudumla yetindim. Eğer daha fazla içseydim kesinlikle kusardım. Kapağını kapatıp geri vermek yerine yanıma sıkıştırdığımda Changbin hyung arabayı tekrar hareket ettirdi.
"Bu arada yarım saate havaalanında olacağız." Changbin hyung bir Felix'e bir de aynadan bana bakarken Endişeyle gerildim. Gergindim çünkü orada güvenlikten geçecektik. İki baygın bedeni nasıl geçirecektik ki? Hadi Jisung'u bir şekilde hallederiz. Bay Han'ı arasak izin vereceğine emindim ama Chan? Onu nasıl güvenlikten geçirecektik? Sonuçta ne kadar özel uçakla gitsekte güvenlikten geçmek zorundaydık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...