Zamanın geçip gitmediğini ve durduğunu sanırdım. Zorlandığımızda, birisine hasret kaldığımızda ya da sevmediğimiz biriyle olduğumuzda zaman çok yavaş akardı hatta dururdu benim için. Ama aslında Zamanın hiç değişmediğini aynı hızla akmaya devam ettiğini fark ettim.
Nasıl mı fark ettim?
Yürümeyi bırakıp durduğum saniye, bir tur dönüp üzerimden geçtiğinde fark ettim. Acımadan, sanki hiç orada yokmuşum gibi üzerime basmış ve yoluna devam etmişti. Ben yine ilermedim ve o yine başka bir tur atıp tekrar üzerimden geçti. Yavaşlamadı, durmadı, hızlanmadı... aynı hızla akmaya etti.
Ve bedenimde zamanın izleri oluştu.
Sadece 6 gün. 1 hafta bile değil, onsuz sadece altı günüm geçmişti ve ben onu deli gibi özlemiştim. Geri dönemeyeceğinin korkusu vardı üzerimde. Bu korku tek bir saniye bile benden uzaklaşmıyor, Zamandan daha acımasız olarak durmadan bedenimi ezmeye devam ediyordu.
Seungmin'in de benden farkı yoktu. Endişeliydi, Korkuyordu ve bu yüzden kendini hep işe vermişti. Deli gibi ders çalışıyor, bize güzel ve sağlıklı yemekler yapıyor, dışarı çıkıp gezmemizi sağlıyordu. Düşünmemeye çalışıyordu ama biliyordum ki aklından hiç çıkmıyordu.
Ve şimdi Ben gidiyordum. Akıp giden yol ve hayatlarına devam eden insanları izlerken ona gidiyordum. Ağlıyordum ama bu ağlayışım tamemen mutluluktandı. Yaşıyordu, yaşıyorlardı ve her şey bitmişti. Artık birlikteydik, geriye sadece toparlanmak kalmıştı ve bunun için gerekli olan tek şey birlikte olmaktı.
Araba hastanenin önünde durduğunda vakit kaybetmeden kapıyı açıp aşağıya indim. Seungmin ve Minho'da benimle birlikte inerken Changbin hyung arabayı park edeceğini söyleyip inmemizi beklemişti. Yongbok'da ön koltuktan kalkıp kapıyı kapattığında ben çoktan koşarak hastaneye girmiştim.
Danışmana gitmedim. Felix zaten nerede olduğunu bana söylemişti. Merdivenleri ikişer üçer çıkarak ikinci kata nefes nefese ulaştığımda hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Hangi koridorda olduğunu hatırlamıyordum. Bir tek ikinci katta ve son odada olduklarını söylemişti.
Koridorları hızla geçerken sağa döndüm ve koridorun sonunda duvara yaslanmış iki bedeni gördüm. Karşılıklı duvarlarda duran Jeongin ve Felix sessizce yere bakarlarken hiçbir şeylerinin olmaması hatta oldukça iyi görünmeleri beni oldukça rahatlatmıştı.
Gözlerimden akan yaşı silerken hızlı adımlarla onlara ilerledim. Koridor bomboştu. Tek bir ses bile yoktu bu yüzden attığım adımları duyan ikili başlarını kaldırıp bana baktılar. Felix beni görmesiyle yaslandığı duvardan ayrılıp bana dönerken vakit kaybetmeden boynuna atıldım ve sıkıca sarıldım. İyiydi, hiçbir şeyi yoktu. Dediği gibi bir şey olmadan geri dönmüştü.
Kokusunu içime çekip yaşlarımı boynuna akıtırken saçlarımı okşayan elleriyle gözlerimi kapattım. Her sarıldığımızda yaptığı gibi boynuma ufak ve hafif öpücükler bırakırken yüzümü boynundan ayırmadan "İyi misin?" Diye sordum.
Başını hafifçe sallarken dudakları omzuma sürtünmüştü. Biraz daha sıkı sarıldım. Ne kadar sarılırsam sarılayım sanki tam sarılamıyormuşum gibi hissediyordum. Tanrı aşkına sadece altı gün ayrı kalmıştık. Nasıl bu kadar özlem duymuştum ona?
Ondan yavaşça ayrılırken sweatimin koluyla yüzümdeki yaşları sildim ve bana yüzünde hafif bir tebessümle bakan Felix'e baktım.
"Peki Chan ve Jisung? Onlar nerede?" Etrafıma bakındığımda Seungmin'in Jeongin'in yüzünü kavradığını ve öptüğünü gördüm. İncelerken fark etmiştim ve sanırım Seungmin Jeongin'in dudağındaki yarayı öpüyordu. Minho ve Yongbok sessizce köşede beklerken Felix'in kolları belime dolandı ve kendini duvara yaslarken beni karşısına çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Remember Who You Are|HYUNLİX
FanfictionGlances serisinin 2. Kitabıdır. Sevgisinden ve hayatından vazgeçen kişilerin ardından karanlığa hapsolmuşlardı. Yaşama tutunmaya çalışmışlar fakat yapılan yanlış seçimler sonucu bütün bağları zedelenmişti. Taki o karanlıkta bir ışık yanana kadar...