🐾🐾🐾🐾🐾
Neredeyse tüm günümüzü alan yolculuk bittiğinde hâlâ uyumakta olan Atlas'ı dürterek uyandırdım. Uraz sürekli uyanıp durduğu için düzgün uyuyamamıştı. Bu nedenle yolculuğun geri kalanını elindeki dergiyle oyalanarak geçirmişti. Atlas ise aralıksız bir uykunun içindeydi. Ne yemek yemek için ne de tuvalet ihtiyacı için uyanmamıştı. Bende dokunmamıştım, zaten yorgun olduğunu biliyordum üstüne yolculukta eklenince bitkin düşmesine şaşmamak lazımdı.
"Geldik mi?" diye sordu uykulu sesiyle. Henüz açamadığı gözlerini etrafta gezdirdi. Uykudan yeni uyanmanın etkisi ile dudakları kızarmış ve şişmişti. Ellerini bacaklarının arasından koltuğa dayayıp omuzlarını kaldırdı.
"İnişe geçtik." Yanındaki varlığını yeni hatırlamış gibi bana döndüğünde başımı eğdim. Gözlerini kırpıştırdı ve ellerini dağınık saçlarına götürerek iyice karıştırdı.
"Güzel uyumuşum." diye mırıldandı kendi kendine. Uçağın tekelekleri yere değdiğinde hafifçe sarsıldık. Hostesler ara koridorlarda dolaşıp etrafı kolaçan ediyor, hâlâ uyumakta olan yolcuları uyandırmaya çalışıyorlardı. Yol boyunca neredeyse uyumayan bir tek bendim. Gözlerimi kapatsam bile uyuyamamıştım bende boşverip bulutları izledim.
Uçak tamamen durduğu anda yolcular aniden ayaklandı. Çoğunluğu Japon olan insanların sesleri birbirine girerken, Japonca bilmediğim için konuşmaları daha da sinir bozucu oluyordu. Kemerimizi çözüp onlarla birlikte ayaklandık. Kalabalıklardan, özellikle tek bir çıkışa hücum eden bedenlerden hoşlanmasamda itiraz edecek lüksüm olmadığı için sessizce ayak uydurmam gerekmişti.
Elime yapışıp, kalabalıkta kaybolmamı önleyen Atlas'ın koluna tutundum. Nihayet önümüzdeki kalabalık azaldı ve inme sırası bize geldi. Merdivenlerden aşağı inip havaalanı otobüsüne bindik. Kısa süre içinde havaalanının içine girdiğimizde, sıkıcı bavul bekleme sırasına girmeyeceğimiz için mutluydum. Uzun yolculuktan sonra bir de bekleme faslını hiç çekemezdim.
Kontrollerden geçip emin adımlarla çıkışa yöneldik. Olabildiğince turist görünümü vermeye çalışarak yürüyorduk. Hatta Uraz kendini o kadar kaptırmıştı bu role ki, nereden bulduğunu asla bilmediğim haritayı açarak bir etrafa bir kağıda bakıyor, gideceğimiz yönü bulmaya çalışıyordu. Haritada ne yazdığını anladığından şüpheliydim gerçi. Çünkü tamamı Japonca'dan oluşuyordu.
Bir haritaya ihtiyacımız yoktu, çünkü adam bizi alması için birini göndereceğini söylemişti. O yüzden bu konuda endişelenmiyordum. Zaten ingilizcemiz vardı, bir şekilde yolumuzu bulurduk diye düşünüyorum.
"Biraz abartmıyor musun?" diye sordu Uraz'a doğru dönerek. Etrafa bön bön bakan gözlerini Atlas'a çevirdiğinde, suratındaki şaşkın ifadeye gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım.
"Dikkat çekmemeye çalışıyorum." diye fısıldadığında kendimi daha fazla tutamadım. Dudaklarımdan kopan kıkırdama ile ikisi de bana dönünce gülüşümü durdurmaya çalıştım.
"Komik olan ne?" Nihayet susabildiğimde konuşmayı başarmıştım.
"Çünkü Japonya'da olmamıza rağmen fısıldaşarak konuşuyorsunuz, sanki Türkçe biliyorlarmış gibi. Ayrıca dikkat çekmemeye çalışıyorsun ama eline aldığın koca harita ile daha çok dikkat çekiyorsun. 21. Yüzyılda yaşıyoruz Uraz. Seninle konuşan akıllı telefonun var. Etrafına baksana, kim harita kullanıyor?"
Gözlerini benden alıp etrafa çevirdiklerinde bende onlara eşlik ettim. Dediğim gibi insanlar telefonlarında çeviri kullanıp bir şekilde karşısındaki ile anlaşabiliyorlardı. Ki çoğu Japonca'ya hakimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMURG PROJESİ
Action(Not: kitabın asıl konusunun gerçeğe dayandığını biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz. Hitler'in meşhur deneylerinden biri de kitabımda yer verdiğim konu ile ilgiliydi. Neyse ki başarılı olamamışlar ve deney hüsranla sonuçlanmış. Gerçi böyle manyakç...