"Bizi fazla hafife aldın." Dışarıyı izleyen gözlerini camdan çekip bana çevirdi. Bakışına karşılık verirken kollarıma sardığım ellerimi çözüp duvardan ayrılarak yata doğru yürüdüm. Yatağın ucuna otururken derin bakışları hâlâ üzerimdeydi.
"Bunu fark ettim. Beni en az bir hafta bulamazsınız sanıyordum." Yanıtıma gözlerini devirdi ve karşımdaki sandalyeye oturdu. Kollarını göğsünde çaprazladığında ceketi gerilerek kaslarını gözler önüne serdi. Ciddi yüz ifadesinden biraz olsun ödün vermiyor, çatık kaşlarını gevşetmekte direniyordu. Bu hali ile ilk kez karşılaşıyordum. Ortadan öylece kaybolmam onu çok kızdırmış olmalıydı ki zaman kaybetmeden otobüsün peşine düşüp, buraya kadar mola vermeden araba kullanmıştı.
"Bu yaptığın aptalcaydı." dedi tıslarcasına. Bu sözleri kaç kez duyduğumu bilmiyordum. Her iki lafından biri yaptığımın aptalca olduğunu yüzüme vurmasıydı. Neden yaptığımı veya ne hissettiğimi asla anlamayacaktı. Bunu ona anlatacak kelimelerim de yoktu. Onun gözünde sadece onları uğraştırıp, başlarına ekstra iş çıkaran yaramaz çocuklardan farksızdım.
"Artık saygı çerçevesi içinde konuşmuyorsun." Alayla savurduğum sözler kısa süreliğine çatık kaşlarını kaldırtsa da eski halini alması çok uzun sürmedi.
"İyiliğimi suistimal ettiğin için kullanmamaya karar verdim."
"Adamlar dışarıda mı bekliyor?" Merak ettiğim diğer konulardan biri buydu. Kaç kişi ile gelmişti buraya? İlk günkü gibi bir otobüs dolusu adamın dışarıda beni beklemediğini umdum. Saat çok geç olduğu için etrafta çok fazla insan olmazdı muhtemelen ama yine de azılı suçlu gibi götürülmek istemiyordum. Yol boyunca ellerinden kaçtığım için atacakları kötü bakışlara maruz kalmak da istemiyordum.
"Yalnız geldim." dediğinde şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. Açıkçası ekip liderlerinin buna izin vereceğini düşünmemiştim. Belki de beni geri götürebileceğine inandığı için izin vermişti.
"Sabah yola çıkacağız." Sahte bir gülüş takındım. Bu kadar yolu tek gece geçirmek için gelmemiştim. Hemen boyun eğip geri dönmeyi de düşünmüyordum. Ama görüyorum ki sadece ekip lideri değil kendisi de buna yürekten inanıyordu.
"Bensiz gitmen gerekecek." Tek kaşını kaldırıp sorgularcasına gözlerime bakarken, bozulmak üzere olan ampulün güç bela aydınlattığı odada yüzünü daha net görebilmek için öne doğru eğilmek zorunda kaldım.
"Geri dönme gibi bir düşüncem yok!" Sessizce yüzüme baktıktan bir kaç saniye sonra oturduğu yerden kalkıp iki büyük adımla tam karşımda durdu. Ayakkabısının burnu benimkilerine değecek kadar yakınıma gelmişti. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda aniden üstüme doğru eğilince kendimi geriye attım. Ellerimle yataktan destek alırken o da ellerini belimin iki yanına koydu. Bu iki etmişti. Bu kadar yakınıma girmesi ve böyle cesurca davranması iki etmişti.
Gözlerimi keskin gözlerinden kaçırmadım. Kararlı olduğumu göstermek ister gibi çenemi kaldırıp, onun yaptığı gibi yüzümü yüzüne yakınlaştırdım. Bir adım dahi kımıldamadı. Gözlerini dahi kırpmıyordu. Keskin kokusu burnuma çarparken yutkunmamak için zorladım kendimi.
"Düşüncenin bir önemi var mı sanıyorsun?" Fısıltıyla çıkan sesi bıçak kadar keskin, kaya kadar sertti. Gözlerime kenetlenmiş gözleri, gecenin karanlığını içine hapsetmiş gibi koyulaşmıştı. Bedenimin bu görüntü karşısında ürperdiğini hissettim. Zaten soğuk olan oda, sıcaklık derecesini daha da düşürmüş, buz tutmuş gibi vücudumu titretiyordu.
"Peşinde kimlerin olduğunu dahi bilemezken bizden kaçıp kendini tehlikeye attın. Benden önce o adamlardan biri bulsaydı seni ne olacaktı?" Sorduğu sorunun yanıtını ikimiz de çok iyi biliyorduk. Zaten cevap almak için değil de durumu idrak etmem için dudaklarından dökülmüştü. Hiçbir şey demedim. Haklıydı. Savunmasızdım. Tek başıma o adamlara karşılık veremezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMURG PROJESİ
Action(Not: kitabın asıl konusunun gerçeğe dayandığını biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz. Hitler'in meşhur deneylerinden biri de kitabımda yer verdiğim konu ile ilgiliydi. Neyse ki başarılı olamamışlar ve deney hüsranla sonuçlanmış. Gerçi böyle manyakç...