Dünya, dünkü dünya ile aynı, zaman akıp geçiyor. Yerinde sayan sadece bendim. Rüzgar, gelecek umutlarımı alıp uzaklara savururken onları yakalamaya bile çalışmıyordum. Geçmişimin keskin pençelerini çekip çıkarmam gerekiyordu ama tek yaptığım onları daha derine saplamaktı. Eğer onu bulmak için buraya gelmeseydim başıma yine de bu kadar şey gelecek miydi diye hep soruyordum kendime.Karanlıktaydım. Ne bir ışık arıyordum ne de buradan gitmek için bir yol. Sadece öylece durmuş boşluğu izliyordum. Ölmüş müydüm yoksa hâlâ etimi mi kesiyorlardı? Gözlerimi açtığımda o dayanılmaz acıyı tekrar yaşayacak mıydım? Bu düşünceyle bedenim titrerken kısa bir soluk verdim. Gözlerimi ağır ağır açmaya çalıştım. Etraf sandığım kadar karanlık değildi. Farklı bir odada olduğumu anlamam uzun sürmemişti. Gözlerimi odada gezdirip etrafta organ kalıntılarım var mı diye bakındım ama hiçbir şey yoktu.
Bilincimi kaybettikten sonra neler olduğunu bilmiyordum. Çoktan ölmüş olabileceğimi bile düşünmüştüm. O dayanılmaz acı, neredeyse aklımı kaçırmama sebep olacak kadar keskindi.
Uzandığım yerden doğrulmaya çalıştığımda kesiğin olduğu yer sızlayınca yüzümü buruşturup tekrar geri bıraktım bedenimi. Ellerim ve ayaklarım bağlanmamıştı. Bir an için Atlas'ın beni kurtardığını düşünüp umut doldum. Lakin beni bulur bulmaz hastaneye götüreceklerini biliyordum ama şuan bulunduğum yer bir hastane odasından çok uzaktı. O eski püskü binada olmadığımızı da anlamıştım. Bu oda dayalı döşeliydi. Sırtım sert zeminde değil yumuşak bir yatağa uzanıyordu.
Renkli duvar kağıtları ile bezenmiş odada oyuncaklar ve çiçekli, beyaz bir gardırop vardı. Bir çocuk odasındaydım. Beni kimin bulup kurtardığını merak etmeye başlamıştım. Çığlıklarımı oradan geçen biri duymuş olabilir miydi? Ama o zamanda polisi arardı ve yine hastanede uyanırdım.
"Kimse var mı?" Sesim pürüzlü ve kısık çıktığında bir kaç kez öksürerek boğazımı temizledim.
"Kimse var mı?" Başımı kaldırıp tam karşımda duran kapıya baktım. Birinin gelip beni kontrol etmesini bekledim ama kimse gelmedi. Duymamış olabileceklerini düşündüğümde tekrar seslendim. Bu kez sesim diğerlerinin aksine gür çıkmıştı.
"Kimse var mı?" Uzun süre baygın yatmanın etkisi nedeniyle boğazım acıyordu. Yüzümü buruşturup tekrar doğrulmaya çalıştım ama bu da başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Sıkıntıyla bir nefes verip tekrar geri uzandım.
Uzun bir süre, boş gözlerle tavanı izlerken dış kapının açılıp kapandığını duyduğumda başımı kaldırıp kapıya baktım. İçeriden adım sesleri geliyordu, birilerinin olduğu açıktı ama seslenmek şimdi daha da zorlamıştı sanki. Odaya gelecek kişinin o adamlardan biri olmasından korkuyordum. Ya izimi bulup eve girmişlerse? O zaman ne olacaktı? Ellerinden kurtulmaya çalışacak kadar gücüm kalmamıştı artık.
Etrafa bakınıp kendimi koruyabileceğim bir alet aradım. Lakin oyuncaklardan başka bir şey yoktu. Sessizce yerimde kalmaya karar verip öylece beklemeye başladım. Eğer içeriden kırılan bir şeylerin sesi gelirse bu, beni ararken evi dağıttıkları anlamına gelirdi. O zaman zor da olsa kalkıp bir yerlere saklanabilirdim.
Adım sesleri kapının arkasında duraksadığında nefesimi tuttum. Gözlerimi kapıya diktim. Kolu yavaşça aşağı indi ve kapı, içeriye salonun ışığı sızacak kadar aralandı. Adamın gölgesi odaya düştüğünde tanıdık bir sima belirdi önümde. Onu görmemle tuttuğum nefesimi dışarı üfledim. Kaskatı bedenim gevşerken bir kaç adımda yanıma gelerek elindeki tepsiyi kucağıma koydu.
"Uyanmışsın. Neden seslenmedin?" Çektiği sandalyeye oturduktan sonra saçlarını karıştırdı. Onu gördüğüme bu kadar sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. Nasıl olduda yanında uyandığımı da anlamamıştım gerçi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMURG PROJESİ
Action(Not: kitabın asıl konusunun gerçeğe dayandığını biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz. Hitler'in meşhur deneylerinden biri de kitabımda yer verdiğim konu ile ilgiliydi. Neyse ki başarılı olamamışlar ve deney hüsranla sonuçlanmış. Gerçi böyle manyakç...