19. Bölüm

47 25 73
                                    


Kadın sabah uyandığında eşinin ardında bıraktığı notu buldu. Büyük harflerle yazılı, iki kelime;
'özür dilerim' sadece bu kadardı. Bu özrün ne için olduğunu söyleyen veya nereye gittiğini belirten hiçbir şey yoktu. O gün terk edildiğini bilmeden gününü geçirdi. Hava kararıp, gece çöktüğünde bile umutla eşinin dönmesini bekledi. Ama dönmedi.

Günler geçti yalnız kalışının üstünden. Terk edildiğini bir hafta sonra kabul edebilmişti. Umutları sonbahar yaprakları gibi solarak toprağa gömüldü. Elini karnına koyup onları bekleyen zorlu yokuşa, başını dikleştirerek baktı. Ne olursa olsun kızını doğuracak ve mutlu bir hayat yaşatacaktı ona.

Aylar  birbirini kovaladı. Kadın hamilelik süreci boyunca çektiği sıkıntıları, kızını kucağına aldığı anda unutuvermişti. Minik bebeğin kapalı gözlerine bakarken babasız büyüyeceği için üzülüyordu.

Bebeğin kulağına doğru eğildi ve sessizce ona verdiği ismi fısıldadı.

"Akasya." Geri çekildiğinde huzursuzca kucağında kıpırdanan bebeğine bakarak gülümsedi. Artık yalnız değildi, bu uzun yolculukta ona eşlik edecek bir arkadaşa sahipti.

_______________

"Akasya!" Annesinin sesini duyduğunda başını yerden kaldırdı. Elindeki poşetleri mutfağa koydu ve kızına doğru yürüdü.

"Bak sana ne aldım." Elindeki çikolatayı kızının önünde salladı. Akasya heyecanla ayağa kalkıp annesinin yanına koştu ve elindeki çikolatayı tek hamlede kaptı.

"Anne, teşekkür ederim." Küçük parmakları çikolatanın tırtıklı başını tutup açmaya çalıştı. Annesi kızının tatlı çabasını izlerken yüzünde bir tebessüm oluştu.

"Ver ben açayım." dedi sonunda dayanamayarak. Çikolatanın ambalajını açıp kızına verdi. Akasya sert çikolatadan bir ısırık aldığında, ağzında dağılan yumuşak tadın zevkini çıkardı.

Yanan soba küçük odayı biraz olsun koruyordu dışarının soğuğundan. Kocası gittiğinden beri döner umudu ile değiştirmemişti evini. Kalbi ona karşı kırık olsa da, dönerse eğer affetmeye hazırdı. Kızını içinde baba sevgisi ile büyütmüş, ona karşı düşmanlık veya nefret duymasını istememişti. Onsuz geçirdiği zamanlar zorlansa da gidişinde mutlaka bir neden olduğuna inandığı için kalbi ısrarla sevmeye devam ediyordu genç adamı.

Elini kızının dalgalı saçlarına götürüp nazikçe okşadığında aniden kapı çaldı. Gözleri bir anlığına saate takıldı, geç değildi ama onu ziyarete gelen pek insan olmazdı. İşten edindiği tek tük arkadaşları vardı ve evine gelmeden önce mutlaka haber ederlerdi.

Merakla doğrulup kapıya yönelirken, parmaklarına bulaşan çikolata kırıntılarını eteğine sildi. Giydiği terlik ahşap zeminde gıcırtılar bırakıyor, duvarlarda eko yaparak kulağına çarpıyordu. Köhne evin kokusu da kendisi gibi eskiydi. Rutubet kokusu evi öyle sarmıştı ki, ne kadar güzel kokular alıp etrafa yaysada bir süre sonra tekrar o, burnunun ucunu sızlatan koku evi ele geçiriyordu. Yüzünü buruşturup böyle bir eve misafir getirmenin ne kadar utanç verici olduğunu düşündü. Özellikle onu hazırlıksız yakalayan konuklardan hep nefret ederdi. Evi havalandırmaya bile fırsatı olmuyordu.

Kapının kolunu kavrayıp aşağı indirdi ve kendine doğru çekti. Kulak tırmalayıcı gıcırtıyla açılan kapıdan başını uzatıp gelen kişiye baktı. Gözleri duygu karmaşası ile büyüdüğünde ağlamamak içi dudağını ısırdı. Adamın eski halinden eser kalmamıştı. Yıllar ona acımamış, zorlu bir hayat yaşatmıştı. Eski gür saçları artık seyrekleşerek geniş alnını gözler önüne sermiş, göz çevresi kırışıklıklarla dolmuştu.

SİMURG PROJESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin