Seçtiğimiz yolların bize ne getireceğini asla bilemeyiz. İyi veya kötü sonuçlansın, eğer yapmayı kafamıza koymuşsak mutlaka yapardık değil mi? Bu insanın doğasında olan bir şeydi. Akasya da bilinmemezlikten korkan ama buna rağmen kafasının dikine giden, onun tabiri ile aptal bir kızdı. Seçtiği, seçeceği yolların kendi kararı olmasının yanı sıra, dış etkenlerin de büyük etkisi olmuştu her zaman. Verdiği son kararda olduğu gibi. Buraya gelmek kendi isteği olmasada annesinin dileğini yerine getirmek istemişti. Pişmanlıklarla dolu bu karar, aynı zamanda ona kazandırdıkları ile bir nebze de olsa doğru yolu seçtiğini fısıldıyordu. Omuz silkip her şeyi akışına bırakmış, getireceği zorlukları veya güzellikleri bizzat deneyimlemede karar kılmıştı.
~~~~
Merdivenin ilk basamağına adım attığında yukarıdan inen hocayı görünce geri çekildi. Elindeki dosyalar ile yanından geçmekte olan hoca, gülümseyerek Akasya'ya teşekkür etti ve çıkışa doğru koşturdu.
Hocanın gözden kaybolması ile birlikte, hızla basamakları tırmandı ve dersliğe doğru yürüdü. Neredeyse 15 dakika geç kalmıştı, hocanın nasıl tepki vereceği hakkında hiçbir fikri yoktu. Onun gibi ilgi odağı olmaktan kaçınan insanların nefret ettiği konumlardan birindeydi şu an. İçeriye girerse herkes dönüp bakacaktı ama girmezse de dersten geri kaldığı için konuyu anlamayacaktı. Omuz silkip, içindeki son cesaret kırıntılarını bir araya toplayarak kapıya birkaç kez vurduktan sonra içeriye girdi.
Öğrencilerle dolu amfinin ortasına doğru yürüdüğünde geç kaldığı için ağzında birkaç bahane ve özür sözcükleri geveledi. Odak noktası olduğu için yüzü heyecandan kızarmaya başlamıştı. Kürsünün arkasında duran genç hoca kollarını göğsünde birleştirdi ve ona doğru bir adım attı.
"Madem üzgünsün o halde telafi etmeye ne dersin." dedi kaşlarını kaldırarak. Oldukça genç ve geçmişi herkesin hayalini süsleyen başarılarla dolu bir öğretim üyesiydi. Gerek iş hayatında gerek sosyal hayatında olsun, rakipleri tarafından daima kıskanılan kişi olmuştu.
Onu kandırmanın kolay olmadığını duymuştu Akasya. Daha önce dersini alanların dediğine göre sert bir mizacı vardı. Öğrencilerle alay etmek hobisi diyebiliriz. Eski hocasını aratacağı bakışlarından anlaşılıyordu.
"Nasıl?"diye sorarken gözlerini devirmemeye çalıştı genç kız. Tek derdi dersten geçmek ve ünivesiteyi bitirmekti. Ama dersini aldığı hocaları, sanki bunun olmaması için uğraşıyordu.
"Bize anka kuşunu anlat." Adamın tok sesi sınıfta yankılanırken, kulağına iliştirdiği mikrofonu titriyordu. Sessizizliğe gömülmüş, gözlerini kıza dikmiş sınıf, dikkatle onları izliyordu.
Anka kuşu bir zamanlar hakkında çok şey merak ettiği ama sadece efsaneden ibaret olduğunu öğrendiğinde kenara attığı bir hevesti kız için. Anka efsanesini çok küçük yaşlarda araştırmaya başlamıştı. Tabi toyluğun getirdiği hayalperestlikle bu analımlara inanmış ve yavaş yavaş mitoloji dünyasına çekilmişti.
Lakin bir yetişkin olduğunda ve dünyanın acımasız tarafı ile burun buruna geldiğinde, efsanelerin sandığı kadar büyüleyici olmadığını anlamıştı. Gerçekliğin bataklığından kurtaracak bir mucize olmayacaktı hiçbir zaman. Ve bunu bilmek Akasya'nın hayalî dünyasını neredeyse yerle bir etmişti. Gerçek ile hayali dünya arasındaki o uçurumda sıkışıp kalmanın verdiği ızdırapta boğuluyordu genç kız.
"Herkesin bildiği kadarını biliyorum sadece. Farklı topluluklar, farklı hikayeler uydurmuş ama bilinen hikayesiyle küllerinden yeniden doğan ve sonsuz yaşama sahip devasa bir kuş türüdür. Milattan önceki topluluk kuşun Hayat Ağacında tünediği için şifalı olduğuna inanır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİMURG PROJESİ
Action(Not: kitabın asıl konusunun gerçeğe dayandığını biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz. Hitler'in meşhur deneylerinden biri de kitabımda yer verdiğim konu ile ilgiliydi. Neyse ki başarılı olamamışlar ve deney hüsranla sonuçlanmış. Gerçi böyle manyakç...