Zayn eve geldiğinde neredeyse akşam olmuştu. Kapımı tıklattığında ders çalışıyordum. Oturduğum sandalyede kapıya doğru döndüm. Sandalyenin yaslanma kısmına tutunuyordum bir elimle.
"Ders mi çalışıyorsun?" diye sordu aramadığı kapının arasından başını uzatarak.
"Evet ama bırakacağım birazdan. Dört saat olmuş başlayalı..."
"Yemek yedin mi?" diye sordu içeri doğru bir adım atarken.
"Hayır. Sen?"
"Yemedim. Bir şeyler hazırlayacağım şimdi. Sana da bir sorayım dedim."
Önüme dönüp kitabın kapağını kapattım ve sandalyeden kalkarken de "Yardım edeyim. Beraber hazırlayalım." dedim ama o itiraz etti. "Hayır Neva. Onun için söylemedim. Sen çalış."
Sandalyenin arkasında asılı olan hırkamı giydim ve gözlüklerimi de çıkarıp masaya bıraktım. Masanın üstündeki lambayı kapatırken de "Yok. Başım ağrıdı zaten artık." dedim.
Kapının kolunu bırakmış ve koridora çıkmıştı. Ben de odamdan çıktığımda "Gel o zaman. Beraber hazırlayalım." dedi. Mutfağa kadar arkasından onu takip ettim.
"Ne yapacağız?"
"Gelirken tavuk aldım. Kremalı tavuk yaparız."
Ada tezgahın üzerine bıraktığı poşetten tavuğu çıkardım. O da o sırada mutfak dolabının üst bölümünden tava alıyordu. Tavuğun pakedini açıp tezgaha bıraktım ve doğrama tahtasını da önüme koyup "Nasıl doğrayacağız?" diye sordum. Arkamdan yaklaşıp tavuklara uzandı ve aldı.
"Önce bunlaeı bir yıkayalım."
Paketteki tavuk göğüslerinin ikisini de detaylı bir şekilde yıkadıktan sonra önümdeki doğrama tahtasına koydu ve yanımda durup bana nasıl doğramam gerektiğini gösterdi.
"Çok küçük doğrama. Biraz da uzun olsunlar."
Bana uzattığı bıçağı aldım ve gösterdiği gibi doğrama başladım tavukları. O da derin bir tencerenin içine su doldurup ocağa koymuştu.
"Onda ne yapacaksın?"
"Makarna."
"Oldu mu bunlar?" diye tavukları gösterdim. Güldü ve yine arkamdan yaklaşıp bıçağı tutan elimi tuttu. Sırtım göğsüne yaslanmıştı ama bu kez bundan rahatsız olmadım. Dün gece saatlerce onunla bu şekilde uyumuştum ne de olsa.
Elimi tutan eliyle bıçağı hareket ettirdi ve bir kez daha gösterdi. "Bu kadar kalın kesersen içleri çiğ kalır."
"Ben...pek yemek yapmayı bilmiyorum da..."
Bunun için kendimi biraz kötü hissettmiştim. O da sanırım bunu fark etmişti ve beni rahatlatmak için "Olabilir. Her kadının yemek yapmayı bilmesi şart değil." dedi.
"Öyle de..." Bir şey söylemek istemiştim ama söyleyememiştim.
"Sonuçta, yemek temel ihtiyaç. Erkeklerin de bilmesi gerek, yemek yapmak kadının görevi değil." dedi bu kez de. Ona dönüp gülümsemiştim. "Kadın hakları savunan derneklere üye olmalısın."
O an, söylediğim ona komik gelmiş gibi bir kahkaha atmıştı. Birkaç saniye süren gülüşünü izledim. Sonra ise "Doğradın mı hepsini?" diye sordu. Önüme döndüm ve "Az kaldı." dedim.
Tavukları doğrarken bir yandan da onunla konuşuyordum. "Ben büyürken evde hep aşçılar olduğu için yemek yapmayı öğrenemedim. Zaten annem de ben küçükken öldü. Öğretecek kimse de yoktu o yüzden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise
FanfictionUnutma, evlilik olurken birbirimize söz verdik. Asla karı - koca olmayacağız.