3

1.9K 143 48
                                    

1 yıl sonra

Yalnızlık benim için hayattaki en kötü şey olarak tanımlanan bir tabir değildi hiçbir zaman. Yalnız olmaya çocukluğumdan beri alışkındım ben. Alışkınlıktan mıdır bilmem severdim de yalnız kalmayı hep. Etrafında, duymak zorunda olduğun başka düşünceler yoktur yalnızken. Sadece kendi düşüncelerinle birliktesindir. Sakinlikten başka ne olabilirdi ki yalnızlık? Hayattaki en kötü şey mi? Asla.

Yaklaşık beş aydır yalnız yaşadığım bu ev de beni ürkütmüyordu hiçbir zaman. Aksine, son derece huzurluydum tek başıma. Zorla evlendirildiğim kocam da bu evlilikten kaçmak için şehir dışında bir okul ile anlaşmış ve benimle evlenerek kavuştuğu mesleğine devam etmek için şehir dışına taşınmıştı. Beni yanında götürmesi mümkün değildi, bunu o da iyi biliyordu. Bu yüzden kimsenin ısrar etmemesi için okulumu bahane etmiş ve konuyu komple kapatmıştı.

Zayn ile bir yıldır evliydik ama onu şu zamana kadar gördüğüm günleri toplasak en fazla iki ay ederdi. Sürekli eğitim seminerleri ya da konferanslarını bahane edip şehir dışına ya da yurt dışına çıkıyordu. Burada olduğu zamanlarda ise eve çok nadir uğruyor, eve geldiği zaman da benimle en fazla on cümle konuşuyordu. İkimiz de bu durumdan oldukça memnunduk. Evlenirken asla böyle olacağını düşünmemiştim, özgürlüğümü tamamen kaybedeceğimi düşünmüştüm ancak öyle olmamıştı. Evlendiğimden beri çok daha özgürdüm.

Babamın eskisi gibi söz hakkı yoktu artık hayatımda. Beni zorladığı bu evliliği silah olarak kullanıyor ve bana her karışmak istediğinde ona artık evli olduğumu, kendi hayatım olduğunu hatırlatıyordum.

Okuluma da devam ediyordum. Buna kimsenin engel olmasına asla izin de vermezdim zaten. Kendimden başka hiç kimse hayatımda söz hakkına sahip değildi artık.

Ancak beş aylık yalnızlığım bugün temelli son buluyordu. Zayn sabah sadece eve döneceğini haber vermiş ve başka hiçbir açıklama yapmamıştı. Temelli dönüyordu, artık bu evin içinde birlikte yaşayacaktık. Bugünün bir gün geleceğini elbet biliyordum ama her gün Tanrı'ya o gün bugün olmasın diye dua etmiştim. İşte o gündeydik. Kocam evine dönüyordu.

Bahçeye giren arabasının sesini duyana kadar belki gelmekten vazgeçtiğini söylemek için arar diye kulağım hep telefondaydı ama öyle olmamıştı. Gelmişti, buradaydı. Bu an o kadar gerçekti ki anahtarıyla kapıyı açıp eve bile girmişti.

Sadece birkaç saniyeliğine gözlerimi kapattım. Belki şuan bir rüyadır diye ama gözlerimi açtığımda Zayn elindeki kutuyla holde dikiliyordu. Parmaklarımın arasındaki kahve kupasını sıktım ve yutkundum ikimiz de birbirimize bakarken. Ona bir şey söylemem gerekiyor muydu? Ne söyleyebilirdim ki evime gelen yabancıya?

Bana bakmaya bir son verip başını öne eğdi ve derin bir nefes alıp bıraktı. "Yorgunum. Duş alıp yatacağım." dedi hâlâ kutuya bakarken. Peki.

"Eğer konuşmak istersen," Sonra birden yine baktı. "Neden döndüğümü anlatırım." Ona ne bir şey söyledim ne de söylediğine başımı salladım. Öylece yüzüne baktım ve tek bir cevap vermedim. O da bir kaç saniye daha bana bakmayı sürdürdü ve sonrasında görüş alanımdan çıktı. Merdivenlerden gelen ayak seslerini duydum. Yukarı, odasına çıkıyordu.

Onunla konuşmak istediğim hiçbir şey yoktu. Ne bugün, ne yarın ne de başka bir zaman. Birbirimizi yapabildiğimiz yere kadar görmezden gelebilirdik. Ne de olsa birbirini tanımayan iki yabancıydık ve birbirimizi tanımak isteyeceğimizi de sanmıyordum. Hayatımda Zayn için bir yer yoktu, o benim için yoldan geçen herhangi birisi kadar yabancıydı.

Promise Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin