Beynime sanki yıldırım düşmüştü. Kulaklarım çınlıyor, babamın sarf ettiği kelimeler boğuk boğuk geliyordu kulağıma. Bana söylediği o kelimeden sonrası başka bir boyutta akıp gitmişti sanki, söylediği hiçbir şeyi yakalayamamıştım.
Evleniyorsun.
Sadece tek bir kelime beni nasıl da darmaduman etmişti. Şaka yapıyor olmasını umuyordum yüzüne bakmadan önce ama yüzünde gördüğüm o ifade ile keşke hiç bakmasaydım o yüzüne de umutlarım da ölmeseydi dedim kendi kendime. O kadar ciddiydi ki... Yüzünde tek bir mimik dahi oynamadan camdan dışarı bakıyordu. İkimiz de dakikalardır sessizdik. Öyle bir şok geçirmiştim ki ona itiraz etmeyi bile düşünememiştim. Zihnimi yeni topluyordum, her şey daha yeni yerleşiyordu sanki beynime. Oturduğum yerden kalkma cesaretini gösteremedim, yere yığılıp düşmekten korkuyordum. Zayıf çıkan, ağzımın içinde kaybolan sesimle "Ben,"diye cümleye başlamak istedim." Ben daha okuyorum. Farkında mısın?"
Cümlem biter bitmez hemen ardından "Farkındayım." dedi kaya gibi sert sesiyle. Elleri kumaş pantolonunun ceplerinde, hâlâ olduğu yerde dikilmeye devam ediyor ve bana bakma zahmetini bile göstermiyordu. Benim için karar vermiş ve bitmişti. Bu kadardı. Benim ne düşündüğümün, ne istediğimi asla önemi yoktu çünkü o öyle istiyordu.
Koltuktan destek alarak ayağa kalktım ve ona doğru iki-üç adım attım. "Evlenmeyeceğim." Uzun ve iri bedenini bana döndürürken "Evleneceksin!" diye öyle bir bağırmıştı ki korkudan az önce attığım o adımları geriye doğru attım bu kez. Şirketin zemin katına kadar herkesin onun sesini duyduğuna yemin edebilirdim. Asla onun önünde ağlamak istemiyordum, onun karşısında zayıf durmak istemiyordum. Bu sebeple kendimi o kadar çok sıkıyordum ki, tırnaklarımı avuçlarıma geçirmiştim. Sıktığım ellerim ağrıyordu, bedenim de titremeye başlamıştı.
"Bana bunu yapamazsın. Benim," diye başladım konuşmaya ancak devam edemedim. Sesim titremeye başlamıştı. Derin bir nefes aldım kendimi toparlamama yardımcı olması için. "Benim hayallerim var."
"Bundan sonra yok." Ceketinin düğmesini ilikledi ve bana eliyle uzun toplantı masasını işaret etti. "Geç otur. Birazdan gelirler." Ayaklarım bedenimi taşımıyordu artık. Duyduklarımı hazmedemiyordum. Ona, "Beni zorla evlendirmezsin." diye bağırmak istedim ancak sadece istediğimle kaldım. Bunu ona ölü gibi çıkan sesimle söyleyebilmiştim.
"Seni yoldan geçen biri ile evlendirmiyorum, nankör olma. Zengin ve yakışıklı birini buldum sana. Daha ne istiyorsun." Daha ne kadar düşebilirdi gözümde? Bana sunduğu bahaneyi hayretler içinde dinliyordum.
"Biriyle evlenmem için zengin ve yakışıklı olması yeterli öyle mi?" Sinirle elimi göğsüme koyarken biraz kendime vurmuşum. "Benim hislerimin bir önemi yok mu?" Soruma cevap vermedi. Ona bir adım attım. "Ben sevdiğim birisi ile evlenmek istiyorum. Yakışıklı ya da zengin olan birisiyle değil."
"Bir sevgilin bile yokken mi söylüyorsun bana bunu?"
"Bunu bilemezsin." İyice dibime girdi ve son adımını atarken ayağının ucunu yere vurup pat diye bir ses çıkardı. "Senin benden gizli yaptığını düşündüğün hiçbir şey gizli değil. Yaptığın her şeyden haberim var sevgili kızım." Takım elbisesinin kol düğmelerini düzeltirken topuğunun üzerinde döndü ve bana az önce gösterdiği masaya doğru ilerledi. "Hayatında birisi olmadığını biliyorum." Sandalyelerden birisini geriye çekip ellerini sandalyeye yasladı ve "Otur ve bekle." dedi.
Koltukta duran çantamı alıp zincirini elime doladım öfkeyle ve topuklu ayakkabılarımı yere süre süre masaya ilerledim. Şu saatten sonra yapabileceğim tek bir şey vardı; gelecek kişiyi evlenmekten vazgeçirmek. Umuyordum ki o da benim gibi zorla evlendiriliyordur. Eğer benimle evlenmek için hevesli birisiyse tek çarem kimsenin beni bulamayacağı bir yere kaçmak olurdu.
Ya da sonsuza dek ulaşamayacağı bir yere...
Oturmam için çektiği sandalyeye hamur gibi olan bedenimi bıraktım. İçinde olduğum bu durumun kabus olmasını diliyordum her saniye ama lanet olsun ki her şeyden daha gerçekti. Bir an önce şu lanet kişi içeri girsin ve ne olacaksa olsun istiyordum. Takatim kalmamıştı.
Birkaç dakika sonra toplantı odasının kapısı açıldığında içeri önce babamın ortağı Arnold girdi, ardından ise genç bir adam. Bu diye geçirdim içimden. Kesin bu. Ancak garip olan bir şey vardı bu adamda. Yüzü çok tanıdıktı bana. Sanki onu daha önce görmüştüm ama görmediğime de adım gibi emindim. Gördüğüm yüzleri asla unutmazdım. Bu adam ise sanki eskiden, çok eskiden tanıdığım birine benziyordu. Hatta belki de bir çocuğa...
"Kusura bakmayın, biraz geciktik." dedi Arnold. Onun ardından içeri giren genç adamdan sonra kapıyı kapatırken yüzündeki o heyecanlı gülümsemeyi saklayamıyordu. Evleneceğim için mi bu kadar mutluydu?
"Önemli değil. Biz de çok uzun zamandır beklemiyoruz. Henüz geldik."
Biz?
Ben mucizeden başka hiçbir şey beklemiyordum.
Lacivert takım elbisesinin düğmesini açarken diğer elini yanında gelen adamın omzuna koydu. Arnold bu kadar heyecanlı ve hevesli görünürken, muhtemelen evlenmem için getirilen adam burada zorla tutuluyor gibiydi. Yüzü donuk ve asıktı, gözleri de bomboş bana bakıyordu. O da zorla evlendiriliyor diye umut ettim. Neden bir şeyler için hâlâ umut ediyordum bilmiyordum. Bugün ne için umut etsem hepsi öylece yok olup gitmişti. Arnold, adamın omzunu sıkıp bana baktı ve sesinden dışarı taşan o heyecanını bastıramadan tek bir şey söyledi;
"Zayn, Neva ile tanış."
**
Çok geç saatte yayınladım uyanık olup da okuyan var olur mu bilmiyorum ama okuyan bir iki kelime yorum yapabilir mi? Düşüneceleriniz önemli.
Zayn Malik;
Neva;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Promise
FanfictionUnutma, evlilik olurken birbirimize söz verdik. Asla karı - koca olmayacağız.