30

898 71 68
                                    

Sabah Zayn'in yatağında uyanmıştım ama onunla uyanmamıştım.

Yanınında uyanmayı da beklemiyordum. Eminim ki aşağıda uyumuştu. Beni yatağına bırakıp gittikten sonra bir daha gelmediğini biliyordum.

Sarhoş olduğum zaman hafızam onun gibi olan biteni silmiyordu, beynim bilinçsiz de hareket etmiyordu.

Tamamen kendime gelmek için yüzüp yıkadıktan sonra aşağı inmiştim ama evde yoktu. Seslenmiştim evin her yerine ve sonra mutfak tezgahındaki kahvaltının yanına bıraktığı notu görmüştüm. Bardağın üstüne "Bunları yedikten sonra iç ağrı kesiciyi." yazmıştı. Başım gerçekten ağrıyordu. Bir de bir kutu hap bırakmıştı.

Ona iyice aşık olmamam için hiçbir sebep yoktu gerçekten.

Hazırladığı kahvaltıyı yedikten sonra ağrı kesiciyi de içtim. Sonra da telefonumu alıp onu aramıştım ama meşgule atmıştı. Saniyeler sonra da "Toplantı." diye mesaj atmıştı sadece.

Tabağı ve bardağı makineye koyarken de bir mesaj daha gelmişti ondan. Bir fotoğraf göndermişti ve altına da "Burada yasal olmayan bir şey var mı?" yazmıştı.

Gönderdiği fotoğrafı indirip belgede yazanları okudum. Sit alanı ilan edilen bir bölgenin hemen yanındaki bir araziye yapılması planlanan bir inşaattan bahsediliyordu ama arazinin de o alana dahil olup olmadığından pek emin değildim. Maddelerden birinde buna dair biraz şaibeli ve pek de açık olmayan bir açıklama vardı.

Ona "Dördüncü madde sıkıntılı gibi. Arazinin sit alanına dahil olmadığını kanıtlayan bir belge iste." yazdım.

Gün içinde de başka kayda değer bir şey yapmadım. Çamaşır makinesinde bekleyen kıyafetlerini kurutma makinesine aktarmış, onlar kururken de banyoya girmiştim. Üzerime giydiğim her şey de onun dolabındandı. İç çamaşırı bile...

Merdivenlerden aşağı inerken de kapının sesini duymuştum. Gelmişti. Elinde de küçük bir valiz vardı. Hatta spor çantasına benziyordu daha çok.

"Bir yere mi gidiyorsun?" diye sordum hala merdivenin önünde beklerken. Kravatını gevşetirken mutfağa doğru ilerlemiş ve benim önümden geçerken de "Gidiyoruz." demişti. Tezgahın arkasındaydı ve sürahiden su döküyordu şimdi de.

"Nereye gidiyoruz?" Bağdaştırdığım kollarımı çözdüm. "Yemeğe falan mı?" Yemeğe gitmek de elindeki çanta için bir gerekçe değildi. Çanta nedendi ve ne vardı içinde merak ediyordum.

"Hayır, düğüne."

Cevap verirken havluyu alıyordum saçlarımdan. "Düğün mü?"

Bana yaklaşırken kravatını tamamen çözmüştü. Kravat boyunun iki yanında asılı duruyor, kumaş göğüslerine düşüyordu.

"Evet. Sofia'nın abisi evleniyormuş."

Yine Sofia'nın adı anılmıştı. Bu kadın hayatımızdan bir türlü çıkmıyordu. "Dün arayıp babası özel olarak davet etmişti ama...aklımdan çıkmış. Söylemeyi unutmuşum."

"Seni davet etmiş. Sen git o zaman."

Yanımdan geçip merdivenleri çıkmaya başlamıştı ve çıkarken de benimle konuşuyordu bir yandan. "Senin de karım olarak yanımda olman gerekiyor Neva."

"Biz gerçek karı-koca değiliz. Olmam gerekmiyor."

Bir basamak daha çıktı ve durdu. Bana dönmüştü şimdi de. Düğmelerinin birkaçını da açtığını fark ettim.

"Evet. Ama onlar bizi gerçekten karı-koca olarak biliyor. Sonuç olarak evliyiz. Gerçekten karı-koca olmasak da..."

Yaptığı vurguya takılı kalmıştım. Ama çok üzerinde durmadım. Ona gözlerimi devirip başımı çevirirken de "Yine de gidemem." demiştim. Sonra da üzerimdeki tişörtünü çekiştirip ona gösterdim. "Tişörtlerin düğüne pek uygun değil."

Promise Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin